Türkiye’nin Ukrayna krizindeki ayırt edici rolünün ne olduğu bugünlerde daha net görülüyor. Zira daha önce Ukrayna ve Rusya heyetlerini Dışişleri Bakanı seviyesinde Antalya’da bir araya getiren Türkiye, şimdi de İstanbul’da barış müzakerelerine ev sahipliği yapıyor.

Geçen pazar günü Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Rusya Devlet Başkanı Putin ile yaptığı görüşmede tarafların İstanbul’da görüşmesi konusunda mutabık kalındı. Ukrayna tarafı zaten en başından beri hem de liderler seviyesinde masaya oturulmasına sıcak bakıyordu. Rusya ise kısa sürede bir zafer elde edebileceğini hesap ettiğinden müzakereye çok da yakın durmuyordu. Yine de Belarus’ta iki tarafın heyetleri bir dizi toplantı gerçekleştirmiş ancak kalıcı barışı temin edecek bir noktaya erişilememişti. İlk temas mahiyetindeki Belarus görüşmeleri, Antalya’da bir üst seviyeye çıkarılmıştı. Bugün başlayan İstanbul müzakereleri ise yeni bir umut için büyük bir adım olma niteliği taşıyor.

Sahadaki duruma bakılırsa, masada anlaşmanın kolay olmayacağını ve uzlaşının çetin müzakereler gerektireceği kesin. Rusya’nın, Ukrayna anayasasında ülkenin tarafsız statüde olduğunu belirten bir hüküm yer almasını ve bu doğrultuda Ukrayna’nın silahsızlandırılmasını, gayrı meşru şekilde 2014’te ilhak edilen Kırım’ın Rusya’ya ait olduğunun ve Donetsk ile Luhansk sözde cumhuriyetlerinin bağımsız devletler olduğunun tanınmasını kabul ettirmeye çalışması bekleniyor.

Ukrayna’nın NATO üyeliğinden vazgeçebileceğine dair açıklamalarda bulunduğu ve bunun Rusya’yı kısmen de olsa rahatlattığı biliniyor. Ancak, Kırım ve Donbass’ın Rus toprakları olarak tanınması talebinin Kiev yönetimi tarafından kabul edilmesi pek de muhtemel değil. Dolayısıyla müzakerelerin iyi niyetli ve olumlu bir gelişme olması, barışın sağlanacağı hususunda iyimser olunması için yeterli değil. Üstelik, Ukrayna’nın sergilediği başarılı direnişin, Kırım’daki Rus işgalinin dahi sona erdirilmesini sağlayacağına dair beklentileri güçlendirdiği ortadayken, Kırım’ın yanısıra Donbass’ın Rusya’ya bırakılması Kiev açısından hiç de kabul edilebilir görünmüyor.

Türkiye, en başından beri savaşan taraflar arasında diplomatik temasın sağlanması ve işin bu noktaya gelmesi noktasında eşsiz bir rol oynadı. İstanbul’da yapılan görüşmeler bunun bir kez daha teyit edilmesi anlamına geliyor. Bu durum, Türkiye’nin çok taraflı diplomasisinin stratejik bir aklın ürünü olduğunu da ortaya koymaya yeterli. Türkiye’yi Batı ekseninden kaymakla ve Rusya’ya yanaşmakla eleştiren Avrupa ülkelerinin, savaşın sona erdirilmesi için Türkiye’nin arabuluculuğuna ve kolaylaştırıcılığına bel bağlaması manidar bir durum. Türkiye’yi S-400 aldığı ve Rusya ile diplomasi yürüttüğü için eleştirenler acaba şimdi Türkiye’nin sadece coğrafi açıdan değil siyasî açıdan da bir köprü olduğunu ikrar edecekler mi? Türkiye gibi NATO üyesi olup da Rusya ile yakın temas kurabilen ve yapıcı bir diyalog sürdürebilen başka bir ülke var mı? Türkiye’nin Rusya ile Batı ülkeleri arasında bir temas hattının kurulmasını sağlayabilmesi aslında tüm NATO üyeleri nezdinde Türkiye’nin stratejik önemini pekiştiren bir gelişme. Rusya açısından bakılırsa, Moskova’nın Kiev’in NATO üyeliği talebinden bile rahatsız olmasına rağmen, 70 yıldır NATO üyesi bir ülke olan Türkiye’nin arabuluculuğuna itiraz etmemesi, Ankara’nın Moskova nezdinde de çok önemli ve ayrıcalıklı bir konuma eriştiğini ortaya koyuyor.

Böylelikle Türkiye, zorlu bir müzakere sürecinin başlamasını sağlamakla kalmayıp bu hamlesi ile hem Doğu hem de Batı için stratejik önemde bir aktör olduğunu tüm taraflara kabul ettirme fırsatını iyi değerlendirmiş oldu. Bir gün “savaşın patlak vermesine sebep olan ülkeler kimlerdi?” sorusu sorulursa birçok ülkenin adı sıralanabilecektir ama “barışın sağlanmasına en anlamlı katkıyı veren ülkeler hangileriydi?” sorusuna sadece Türkiye’nin adını vererek cevap vermekten başka seçenek görülmeyecek.