Rusya yedi ay önce Ukrayna topraklarını işgale başladığında belki de hiç kimse savaşın bu derece uzayacağına ihtimal vermiyordu. Rus ordusu hem Kiev yönünde hem de doğudan başlattığı harekât, Zelenski iktidarının düşürülmesi ve yerine Rus yanlısı bir yönetimin getirilmesiyle neticelenecek tahmininde bulunanlar çoğunluktaydı. Kiev’e yürüyen Rus ordusu hiç de beklendiği gibi hızlı ve etkili ilerleyemedi. Savaşın ikinci ayına gelindiğinde Rusya taktik değiştirerek kuzey bölgelerdeki askerlerini çekmeye, Ukrayna’nın doğu ve güneyine yoğunlaşmaya başladı.

Ruslar bu değişikliği “özel operasyonun ikinci safhası” olarak nitelendirdi. Kiev civarının ve kuzey bölgelerden çekilmenin bilinçli bir hamle olduğu, sahada karşılaşılan zorluklardan kaynaklanan bir mecburiyet olmadığını iddia ediyordu. Sözkonusu ikinci aşamanın, Rus nüfusun yoğunlukta olduğu Harkiv ve güney şehirlerinin “özgürleştirilmesi” amacı güttüğünü belirtiliyordu. Birkaç hafta öncesine kadar Rus ordusunun bu hedefe yönelik önemli kazanımlar elde ettiğini söylemek de yanlış olmaz. Zira Harkiv, Donbas, Zaporijya ve Odesa’ya kadar uzanan güney hat, zorlu mücadeleler ve nükleer santrallerde yaşanan tehlikeli tırmanışla birlikte Rusya’nın kontrolüne geçmişti. Rusya, Azak denizi boyunca tüm sınır hattını kontrol ederek Ukrayna’nın denize açılmasına engel olacak konuma gelmiş, Ukrayna’nın dış dünyayla bağlantısını kısmen sınırlandırmıştı.

Rusya’nın Rusça konuşan nüfusun çoğunlukta olduğu tüm bölgelerde kontrolü ele geçirdiği düşünülürken Ukrayna ordusu gösterdiği ciddi dirençle sahada galebe çalmaya başladı. Harkiv bölgesindeki Rus ordusunu geri püskürten Ukrayna, işlerin Rusya açısından hiç de iyi gitmediği izlenimini pekiştirecek mevziler kazanır oldu. Ukrayna ordusunun dikkate değer büyüklükte bir sahada tekrar kontrolü geri alması, Rusya’nın “kaybettiği” algısını güçlendirdi. Hatta Batı kaynaklı yorumlarda, Rusya’nın kaybetmeye mahkûm olduğu ve savaşın Ukrayna lehine bir dönüm noktasından geçtiği sıkça dile getirilir oldu.

Ukrayna’nın savaşta psikolojik üstünlüğü ele aldığı konuşulurken Rusya lideri Putin’in kısmî seferberlik ilan etmesi, “dönüm noktası” iddialarını destekler bir gelişme oldu. Rusya’nın 300 bin kadar yedek askeri silah altına alması anlamına gelen bu karar, Rusya’nın sahada istediğini alamadığının ikrarı olarak görülebilir. Artık Rusya’nın “kesin zafer” kazanacağı değil, mevcut işgalini sürdürüp sürdüremeyeceği tartışılır hale geldi. Ukrayna ordusu ve halkı, savaşın başından bu yana belki de hiç galip gelebileceklerine şimdiki kadar inanmadı. Son günlerde, savaşın esasen 24 Şubat 2022’de değil 2014’te Kırım’ın ilhakı ile başladığı ve bu savaşın ancak Kırım’ın kurtarılmasıyla sona ereceği daha inançlı bir şekilde söylenir oldu.

Gelinen noktada, Rusya’nın daha geniş bir coğrafyada egemenlik kurma gibi bir iddiada bulunmaması ve halihazırda ele geçirmiş olduğu sahadaki mevcudiyetini idame ettirmeye odaklanması muhtemel görünüyor. Diğer taraftan Ukrayna ordusu ise, Harkiv’in geri kazanılmasından aldığı cesaret ve moralle ilerleyişini sürdürüp tüm yurt sathında Rus ordusuna üstünlük kurmayı hedefliyor.

Rusya’nın kaybedebileceği ihtimalinin daha fazla taraftar toplaması, Batı’nın Ukrayna’ya vereceği desteğin artmasına zemin hazırlarken diğer taraftan Rusya’nın daha sert bir işgal yöntemi izlemesine de yol açabilir. Rusya Lideri Putin’in “topraklarımızı korumak için her türlü silaha başvurabiliriz” açıklaması, nükleer silah dahil her ihtimalin önümüzdeki dönemde daha çok konuşulacağına işaret ediyor.

Rusya’nın Ukrayna tarafına geçen moral üstünlüğünü geri alabilmek ve nihayetinde savaşı kaybeden taraf olmamak için daha yıkıcı saldırılarda bulunması kuvvetle muhtemel. Nükleer savaş tehditlerinin gündemden düşmesi de çok zayıf bir ihtimal. Ancak, bizzat Putin’in de belirttiği üzere, nükleer savaşın kazananı olmayacağı için nükleer tehdit ve 3. Dünya Savaşı söylemlerinin bir kenara bırakılarak ateşkese ve kalıcı barışa varılması için adım atılması artık daha acil bir ihtiyaç.