NATO kurulduğu günden itibaren açık kapı politikası benimsemiş ve sınırlarını doğuya doğru genişletme anlayışını uygulayagelmiştir. Rusya-Ukrayna savaşı başlamadan önce her iki ülke arasında uzun süreli yaşanan gerilim 2014 yılında Kırım’ın Rusya tarafından yasa dışı ilhakı ile farklı bir boyut kazanmış, o günden itibaren Rusya ve Ukrayna arasında olası bir savaş durumu ihtimali giderek artmıştır. Nitekim 24 Şubat 2022 tarihinde Rusya, Ukrayna’ya karşı “özel operasyon” adını verdiği bir harekât başlatmış ancak daha sonra bu durum operasyonla sınırlı kalmayarak yoğun çatışmaların yaşandığı, yasa dışı referandumların yapıldığı bir süreci beraberinde getirmiş ve operasyon fiili bir savaşa dönüşmüştür.

Malum savaş henüz başlamadan önce ABD’nin başını çektiği Batılı devletler Ukrayna üzerinden Rusya’ya karşı kışkırtmalarını artırmış; Ukrayna’ya AB ve NATO üyeliği vaatleriyle iki ülke arasındaki gerilimi tırmandırmıştır. Rusya, savaş öncesi gerilimi düşürmek ve 24 Şubat (Rusya-Ukrayna savaşı başlangıcı) tarihinden itibaren de savaşı sonlandırmak adına taleplerini açıkça beyan etmiştir. Rusya’nın savaşı sonlandırmak adına başlıca talepleri; Ukrayna’nın tarafsızlığını açıklaması ve NATO’ya üye olmaması, ülkenin “Nazi düşüncesinden arındırılması”, Ukrayna’da Rusçanın kullanımının koruma altına alınması, Donbass'tan vazgeçilmesi, Kırım'ın ilhakının kabul edilmesi başlıkları altında toplanmıştır.

Başta ABD olmak üzere Batılı ülkeler hem savaş öncesi hem de savaşın başlaması akabinde Ukrayna’yı NATO üyeliği ve Avrupa Birliği üyeliği vaadi ile Rusya’ya karşı kışkırtmaya devam etmiş, savaşın başlaması ile beraber de Ukrayna’ya önemli ölçülerde stratejik konvansiyonel silahlar ve yüklü miktarda nakdi yardımlarını sürdürmüştür. Geçen süreç zarfında Ukrayna, AB ve NATO üyeliğinin zorunluluk olduğu yönünde sık sık açıklamalarda bulunmuş ancak gelinen aşamada -her ne kadar Avrupa Parlamentosu, Ukrayna’nın AB üyeliği için derhâl aday statüsü verilmesi çağrısında bulunan bir kararı kabul etse de- henüz somut bir sonuç alınamamıştır.

Geçtiğimiz günlerde NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg’in NATO üyesi ülkelerin Ukrayna’yı ittifaka kabul etmeyi reddetmediklerini ancak konunun şu anda gündemde olmadığını belirtmesi Ukrayna’nın NATO üyeliğine kabulünün kısa sürede gerçekleşmeyeceğini bir kez daha göstermiştir.

ABD’nin, Ukrayna’nın NATO üyeliği konusunu oldukça ağırdan alması ve konunun gündemden uzak tutulmaya çalışılması dikkatlerden kaçmamaktadır.

ABD ve Çin arasındaki rekabetin başta Asya-Pasifik bölgesi olmak üzere Orta Asya ve Orta Doğu’da da farklı boyutlara ulaşması ile beraber Çin ve Rusya ilişkilerinin derinliğinin artmaya başladığı görülmektedir. Hâl böyleyken ABD’nin hem öncelikli politikalarının bu çerçevede gelişmesi hem de Rusya’nın dikkatini Ukrayna üzerinde tutarak NATO güçlerinin direkt olarak Rusya ile karşı karşıya gelmesine engel olmak istemesi sebebiyle ABD’nin, Ukrayna’nın NATO üyeliğini bir süredir gündemden uzak tutmaya çalıştığı anlaşılmaktadır.

Öte yandan geçtiğimiz hafta içerisinde ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, C5+1 formatında Orta Asya’nın beş ülkesinin (Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan ve Özbekistan) dışişleri bakanlarıyla bir araya gelmiştir.  Toplantının genel çerçevesinde Blinken’ın Rusya’ya karşı ortak tavır alınması gerekliliğini vurgulamasına karşın Orta Asya ülkelerinin temsilcilerinin ne Rusya ne de Batı yanlısı pozisyon almalarının olası olmadığını belirtmeleri; ABD’nin bölgedeki beklentilerinin karşılık bulmayacağı sinyalini vermiştir. Söz konusu ülkelerin tarafsızlık vurgusu, uzun yıllardır Doğu ve Batı arasında sıkıştırılmaya çalışılan Orta Asya devletlerinin (ki Blinken’ın görüştüğü beş ülkenin dördü Türk Devletleri Teşkilatı üyesidir) Türk Devletleri Teşkilatı çerçevesinde kazandığı direnç ile artık kendi politikalarını kendileri belirleme kudretine eriştiklerinin anlaşılmasını sağlamıştır.

Rusya ve Çin ilişkilerinin derinleştiği bir süreçte Blinken’ın bölgeye ziyaretinden beklediği sonucu alamaması; ABD’nin her iki ülkeyle (Rusya ve Çin) bir mücadele sahası olarak gördüğü Orta Asya’nın artık farklı sınamalarla getirilen dayatmaları kabul etmeyeceğini açıkça göstermiştir.

Sonuç olarak, küreselleşmenin yerini yerelleşmeye doğru bıraktığı ve tek kutuplu dünya düzeninin artık fiili olarak reddedildiği bir süreç içerisinde kızışan ABD-Çin rekabeti ile bu durumu doğrudan etkileyebilecek kapasiteye sahip gelişen Rusya-Çin ilişkileri mücadele sahasını genişletmektedir. Bu şartlar altında ABD’nin öncelikli politikalarının Çin ile mücadelesi ekseninde şekillenmesi Ukrayna’nın NATO üyeliğinin uzun bir süre daha askıda kalacağının sinyalini vermektedir. Böylesi bir süreçte özellikle de Orta Asya coğrafyasının Türkiye öncülüğünde Türk Devletleri Teşkilatı ile yeni bir direnç kazanarak hem bölge ülkelerinin ikili ilişkilerinin gelişmesi hem de Türk dünyasının birbirleri ile olan temasları ve iş birliklerinin derinleşerek devam etmesi bölgenin Rusya-Çin-ABD eksenli dayatma politikalara karşı tarafsızlığını koruyabilecek kabiliyete sahip olduğunu göstermektedir.