Geçmişte olduğu gibi bugün de ülkemizi biliyorlar ama anlamıyor, anlamak istemiyor ve desteklemiyorlar. Bu tutum, bu davranış dün de böyleydi. Bugün de böyle! Hatta yarın da böyle olacak! Özellikle ülkemizde olup bitenin neden olduğunu pek tabii ki biliyorlar. Bilmemeleri de mümkün değil. Bilerek ve isteyerek bilmezden geliyorlar. Çünkü ülkemize anlayış göstermek istemiyorlar.

Anlamaları için duygudaşlık (empati) kurmaları gerekir. Duygudaşlık (empati) kurmak dahi istemiyorlar. Ülkemizi anlamaktan özellikle kaçınıyorlar, çünkü hiçbir zaman hiçbir yerde ülkemizi desteklemediler, desteklemiyorlar. Yani aslında “onların en temel sorunları, ülkemizin kontrol edilemez bir hâl almış olmasıdır.” Bunu da çok iyi biliyorlar. Kontrol etmek için her gün yeni araç ve modeller denendi, deneniyor! Onlar bizim düşmanlarımıza açıkça dostluklarını gösteriyor ve desteklerini yapıyorlar.

ABD ve AB görünmez elini ne ülkemiz ekonomisinden ne de ülkemiz tarımından hiçbir zaman çekmedi. IMF, uluslararası para sistemini kontrol eden bir kuruluş, Dünya Bankası ise gelişmekte olan ülkelere finansman sağlayan küresel bir kurum. Bunlar aracılığıyla ülkemiz, ABD ve AB gibi ülkelerce finansal abluka altına alınmaya başlandı, ablukanın dozu her geçen gün giderek de artıyor. Her geçen gün de zayıf halkayı bulma ümidiyle yaşıyorlar.

Bu zamandan sonra da bizleri anlamalarını beklemeyelim. Ama uluslararası topluma derdimizi anlatmaya da devam edelim. Unutmayalım ki ülkemizi kurtaracak olan haklılığımızı anlatmaktan ötürü dışarıda harcanacak zaman ve çaba değil, içeride göstereceğimiz dirençtir. Bu direnç; üretimle olacak! Tarımla olacak! Sanayiyle olacak! Savunmayla olacak! Artık bunları görebiliyoruz!

TARIMDA BAŞARILI OLMAK SEÇENEK DEĞİL MECBURİYETTİR!

Tarım stratejik, ekonomik, istihdam, gıda açısından her zaman stratejik bir silahtı. 2020’de bütün dünyayı sarsan koronavirüs hastalığı (Kovid-19) ve yaklaşık bir yıldır devam eden Rusya-Ukrayna savaşı gösterdi ki; “gıda önümüzdeki süreçte giderek insanoğlunun ihtiyacından ziyade, stratejik bir silaha dönüşecektir!”

Gıdası olmayan her millet her türlü operasyonu yemeye mahkûmdur! Kitleler gıda üzerinden her türlü yönlendirilip, rejimler hatta liderler bile değiştirebilir. “İşin siyasal ve sosyal boyutlarına halk bir şekilde direnç gösterebiliyor ancak iş gıda ve açlık meselesine gelince hiçbir halkın direnci kalmıyor.” Dolayısıyla tarım önemlidir! Gıda güvenliği mecburiyettir! Üretim şarttır! “Ülkemiz için tarımda başarılı olmak seçenek değil mecburiyettir.”

Tarım, gıda ihtiyacını karşılayan sektör olmakla birlikte ekonomi içerisinde de birçok rolü olan önemli bir başrol oyuncusudur. Ayrıca ülkelerin ekonomik gelişmişlik yapılarına göre tarımın oynadığı rol ekonomi içerisindeki etkinliğini belirler. Diğer yandan biz “ekonomi denildiğinde yalnızca rakamları düşünürsek aldanırız. Ekonominin içerisinde insan vardır ve insanın davranışları ekonominin yönünü belirler” diyebiliriz.

Hepimiz biliyoruz ki; “karnı doymayan toplumların bir şey üretemeyecek, yarınından endişesi olan insanın verimli olamayacaktır.” Tarımı, gıda güvenliğini çözememiş toplumların ileri teknoloji üretebileceklerini düşünmek hayalden öteye gitmeyecektir.

BÜYÜK BİR BAŞARI KRİZİMİZ VAR!

Bizim özellikle tarımda büyük bir başarı krizimiz var. İsteklerimiz İsviçre standartlarında ama yeteneklerimiz Pakistan standartlarında… Tüketirken Amerikalı gibi her şeyin en iyisini istiyoruz. Ama üretirken Suriyeli gibi kaytaracak yer arıyoruz… Beklentilerimiz maksimumda, becerilerimiz ise ortalamada kalıyor. Dolayısıyla beklentilerimizle becerilerimiz, hayallerimizle gerçeklerimiz arasındaki boşlukta sürekli gerilim üretiyoruz. Ondan çok gerginiz, ondan çok şikâyetlerimiz var! Anlayacağınız dostlar; hayallerimiz Paris, gerçekler Yozgat!

Peki, ne yapabiliriz?

Ya becerilerimizi artıracağız, beklentilerimiz seviyesine yükselteceğiz ya da beklentilerimizi becerilerimiz seviyesine düşüreceğiz…

SEKİZ YÜZ AKINCIYI BİLİYOR MUYUZ?

Yahya Kemal’in Akıncılar şiirini bilir misiniz dostlar!

“Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik; Bin atlı o gün dev gibi bir orduyu yendik!”

Peki, Yahya Kemal’in Akıncılar şiirini niçin yazdığını biliyor muyuz?

Çünkü 800 atlı, 70 bin kişilik dev Sırp ordusunu yenmiştir. 800 akıncının 70 bin kişilik Sırp ordusunu yenip, iki kral ve 2 bin şövalyeyi öldürüp, 25 bin kişiyi esir alıp, 20 bin kişinin Meriç’te boğulduğu gece baskınının adıdır Çirmen!

Neden “Bin atlı, akınlarda çocuklar gibi şendik?”

Çünkü Lala Şahin Paşa dört bir tarafa davulcular yerleştirmiş. Her akıncının elinde 2’şer 3’er meşale, davul sesleriyle hücuma kalkan bir ecdat vardı! Çirmen Muharebesi böyle kazanılıyor. Ama hâlimize bir bakın ki 300 Spartalı’yı bize öğreten dünya 800 akıncıyı öğretmiyor…

Son söz: Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, “Türkiye Cumhuriyeti’nin, özellikle bugünkü gençliğine ve yetişmekte olan çocuklarına hitap ediyor: Batı senden, Türk'ten çok geriydi. Manada, fikirde, tarihte bu böyleydi. Eğer bugün Batı teknikte bir üstünlük gösteriyorsa, ey Türk çocuğu, o kabahat da senin değil, senden öncekilerin affedilmez ihmalinin bir sonucudur. Şunu da söyleyeyim ki, çok zekisin!.. Bu belli. Fakat zekânı unut!.. Daima çalışkan ol...” demiştir.

Bizler Türk milleti olarak; her mücadelemizin haklı bir sebebi, milli, insani, İslami ve vicdani bir gerekçesi vardır. Unutanlara hatırlatalım!

Her yeni gün ve her yeni yılın ülkemiz için doğan bir umut olması inancıyla:

Yapay tartışmalar, suni gündemler, kısır çekişmeler ülkemizin önünü kesemeyecek, milli kenetlenmeye zarar veremeyecektir. 2023 yılında sağduyu, sabır ve aklın galip gelmesini, milli şuurun yükselmesini Cenab-ı Allah'tan diliyorum.

Vatan ve bayrak uğruna hayatlarını kaybeden aziz şehitlerimizi rahmetle anıyor, gazilerimize ve tedavisi süren kardeşlerimize şifa dileklerimle birlikte şükranlarımı sunuyorum. Hâlen sınır ötesinde emsalsiz bir mücadele veren kahraman Mehmetçiklerimize üstün başarılar diliyor, Allah'ın himayesi üzerlerine olsun diyorum. Her yeni gün ve her yeni yılın ülkemiz için doğan bir umut olması inancıyla; yeni yılınızı kutluyorum.