Yıllardır insanların kafasına çakmaya çalıştıkları bir yargı var “Ülkücüler kavgacıdır”(!) Elbette edilen kavgaların inkârı imkansızdır ancak verilen şehitler de bu kavgaların müsebbibine şahittir. Ülkücüler,  herkesin memleketi, dini ve milleti hedef alıp ithal fikirlerle ülkeyi yangın yerine çevirdiği zamanda; iman, vatan ve millet meselesini davalaştırarak haklı bir kavganın en masum tarafı olmuşlardır. Belki banka soyup kahraman ilan edilmemişlerdir, pusu kurup alkışlanmamışlardır ama tarih sahnesinin kahramanı da onlardır, hakikatli gönüllerin alkışladığı da onlardır. Anasının kaybettiği evladı ardına, bu dursun diye adını Dursun koyduğu kuzusunu hatırlayalım… Dursun Önkuzu’yu… Feci şekilde dövüp bununla yetinmeyip, bisiklet pompasıyla ciğerlerini şişirip patlatanlar, bununla da hırsını alamayıp Ankara E.T.Y. Öğretmen Okulunun 3. katından aşağı atanlar kimlerdi? Bu günün aydın geçinen karanlık zatları, solcular değil miydi bu vahşi katliamı ve nicelerini yapanlar. Milli ve manevi değerlere küfredip pusuya çeken, kavgadan kandan kaostan beslenen solcular. Şimdi, geçmişinde kavga, cinayet, faşizm, … bulunan bu cenah, bu gün rol yetenekleriyle kendilerini beyaz güvercin ilan etmiş, Ülkücüleri hırsla yaftalıyorlar.

Ülkücüler, Türk olarak yaradılışın şükür namazını kılan; ait olduğu bu kutlu değerleri ceddine vefa ile canı pahasına koruyan ve yüceltme arzusu içerisinde ilim ile hemhal olanlardır. Benlik davasının değil, bizlik deryasının en berrak zerresidir. Bir Ülkücünün vicdanı aklının yongasıdır. Bastığı topraktan helallik ister, sahiplenemez bedenini, yaşamın güzellikleriyle mayhoş olamaz, borç bilir canını ceddine, ömrünü ve canını bu vatan için feda eden atasını, ömrünün öğüdü eder, ömrünü de canını da bu uğurda feda etmeye nazır yaşar. İşte öylesine muazzam bir yaşamaktır bu. Er meydanı kurulunca bir kurt gibi atılır, kartal gibi kavrar, deli taylar gibi süzülür tarihi şiirle yazarcasına, oku maziden gelir güne uğrar ve atiye süzülür. Çağ er meydanını hangi mecraya çekmişse Ülkücü o mecrada kuşanır zırhını… Çağın çarpık dişlilerine takılıp eğilip bükülmez, bir role bürünüp kendini övemez, çirkinliklerini makyajla kapatıp övülenlerden olamaz çünkü samimidir. Ancak devran; düzeni yıkan düzeniyle, haksızların hak dedikleri bez parçasını sancak diye sallandıranların devranı… İşte bu devran içinde güneş balçıkla sıvanır ama kimse çıkıp da günü aydınlatan budur diyemez, yılan çatallı dilini bala batırmıştır, zehrini bal ile akıtır.

Gelelim bir ülkücüye ah-u zar ettiren meseleye; ağaç meyve verdikçe taşlanıyor, günün modası haline getirdiler Ülkücülere kendi çamurlarından atmayı. Rabbin kudretine sığınmayı, benlikten bizliğe varmayı, tarihin öğüdünü almayı, bilginin tadına varmayı, birbirini sevmeyi, samimi olmayı, vicdanı diri tutmayı, aklı ve yüreği vicdan ile temizlemeyi, vefayı ve körler ülkesinde gören göz olmayı öğreten Ülkücüleri debelendikleri çamur içinden çamurca yaftalıyorlar. Kimilerine göre dinsiz, kimilerine göre cahil, kimilerine göre kavgacı… Karanlıklarını aydınlık diye memleketin göğüne avize eden tiyatrocular, Rabbin verdiği gözü kapatıp, kulağı tıkayıp kirli niyetlerinin sesi oluyorlar, güneşi kabul ederse ekmeğinden olurlar çünkü… Kendinden farklı bir fikri kabul edemeyen bir faşizmle demokrasiyi sahiplenirler,  katil-cani-hain-teröristle saf tutarak barışı sahiplenirler, ürettikleri bilgiyi ezber edip bilimi sahiplenirler,  bu tabutluklarla eziyeti marifet bilenlerin torunları geçmişi makyajlayıp güne sahte sedalarla seslenirler ve meziyetlerini yaftalamakta da mahirdirler. Peki nedir bunların bu tiz sedasını kulakları tırmalarcasına yükselten..?

Ülkü Ocakları; yok etmeye çalıştıkları milli ve manevi değerleri yaşatıyor, kötü alışkanlıklara kapılan gençliği kurtarıyor, kafelerde–barlarda kendini ve ülkesinin geleceğini solduran gençliği daha faydalı meşgalelerle faydalı bireyler haline getiriyor, okuyoruz deyip hikaye ve hainliklerle kitapları emellerine alet eden sahte entellektüellerin  karşısına okuyan/okutan esaslı bir aydın kesim çıkarıyor, bel altı niyetlere/hainliklere/kavram karmaşasına mekan ettikleri sanata olması gereken değeri veriyor,  bir ağacın ardına sığınıp hainlik yapanların karşısına çevreci faaliyetlerle çıkıyor/çevreyi koruyor ve buna yönlendiriyor/ hatıra ormanları ile gençlere ağaç sevgisini aşılarken değerli insanları doğayı yaşatan ormanlara verilen adlarla yaşatıyor, çağın teknolojik sıçrayışında yetişecek adımlar atıyor ve daha niceleri yani aydın geçinen karanlıkların üstüne güneş gibi doğuyor; Ülkü Ocakları, karanlığa meşale yakıyor! …