Dünyanını en değerli şirketleri listesine baktığımızda 2010 yılında 2 olan teknoloji şirketi adedinin 7’ye çıktığını görüyoruz. Bunların toplam değeri 6.1 trilyon dolar. Rakamın yüksekliğini ifade etmek adına Birleşik Krallık’ın yıllık hasılasının 2.83, Brezilya’nın 1.87 trilyon dolar olduğunu belirtelim. Yani, konu maddi zenginlik ise bu 7 şirketin toplam ederi ülkelerin yıllık gelirlerini katlayabiliyor.

2010’da 2 olan adedin 2019’da 7’ye çıkmış olması, ilk 10 şirketin tamamının teknoloji şirketi olması sonucuna doğru gidişi de gösteriyor.

Diğer yandan, bu şirketlerin niteliklerine baktığımızda, “veri”nin önemini daha iyi anlamak mümkün. Bu 7 şirket, Microsoft, Apple, Amazon, Alphabet (Google), Facebook, Alibaba, WeChat. Bunların 4’ü tamamen veri şirketi iken, kalanlar da veri üzerinden para kazanıyor.

Bundan çok değil, 100 yıl önce, ülkelerin sömürgeleştirilmesi sonucu yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömüren sömürgecilik anlayışı, daha “kanuni” bir yol bulmuş görünüyor. Bu yeni akımın adı “veri sömürgeciliği”, “veri imparatorluğu”, veri emperyalizmi” kavramları ile anlatılıyor.

İnternet akımının doğuşuna önayak olan ABD’nin bu alandaki liderliğini de gittikçe Çin’e kaptırmaya başladığını da söylemek yanlış olmaz. Bu durum, küreselci sermayenin Çin’e göçmesi ile de ilişkili. Teknolojide lider ülke olmak, Çin’in bir ülke politikası hâline gelmiş durumda.

Göz dikilen verinin haddi de yok görünüyor. İnsanların tüm özel hayatları, günde kaç dakika yürüdüğü, genetik yatkınlıkları, alışkanlıkları, sosyal ilişkileri, her konudaki görüşleri, sağlık durumu, harcama alışkanlıkları, hatta cinsel hayatı, mesajlaşmaları, postaları, bu verilerin kapsamında.

Şimdi bazı sorular soralım:

* Facebook’un bizim verilerimiz sayesinde aldığı reklam ve hatta sattığı verilerden kazandığı parada bizim, veri sahiplerinin, hakkı yok mudur?

* Google’ın, internetteki trilyonlarca sayfa sayesinde kurduğu imparatorluk sadece Google’ın ve vergi verdiği ABD’nin midir?

* Veri sayesinde bir bürokratın şantaj altında tutulması mümkün olamaz mı? Bu durumda bağımsızlık nerede kalır?

* Geçmiş verinize göre hedeflenmiş sosyal medya reklamları ile vereceğiniz oyun rengi değiştirilebilir mi?

Bu alandaki hâkim güçlerin, statükoyu devam ettirebilmesi için de adımlar atılmıyor değil. Bu noktada bazı tehlikelere tekrar dikkat çekiyorum. G20’de verinin serbest akışı için öne atılan güven içinde (sözde) Özgür Veri Akımı (DFFT) önerisi de, bu veri sömürgeciliğinin, ülkelerin milli politikaları ile engellenemeyeceği bir dünya önerisidir.

Artık, veri bir piyasa değeri olan varlık olarak da görülüyor. (Dünya Ekonomi Forumu) Elbette, bu ekonomik varlığın paylaşımı da makul bir ekonomik modelle olmalıdır. Kabaca bu şirketlerin değerinin bir kısmı, Türk kullanıcı sayısına göre belki %1, belki daha fazla miktarı Türk vatandaşlarının hakkıdır. Devlet, vatandaşı adına kâr payını tahsil etmelidir. Bugün bu tahsilat, bu şirketlerin vergi verdikleri ev ülkeleri (ABD, Çin vb.) tarafından yapılmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının verilerini koruma sorumluluğu da, aynı can ve malda olduğu gibi devlete aittir. Türkiye’de üretilen tüm verilerin, bu veri şirketlerince kişisel verilerin korunması esaslarına aykırı şekilde üçüncü ticari şirketlere ya da yabancı devlet otoritelerine verilmesini de engellemek gerekir.

Devletimiz “verinin millileştirilmesi” yolunda bilinçli adımlar atmaktadır. Bu adımları daha da ileri götürmek, sadece hukuki muhataplık ve verinin Türkiye sınırları içinde tutulması talebinde değil, bu şirketlerden kâr (vergi) ve gizlilik taleplerinde de akılcı adımlarla ilerlemelidir.

Bu “veri dünya düzeni” içinde verisini yağmalatan tarafta mı olacağız, koruyan mı? Bu yalnızca bir ekonomi meselesi değil, bir bağımsızlık meselesi, bir namus meselesidir.