Tamam, Muslera geldi, kale sağlam. Savunma artık ezberledi birbirini, o da tamam… Savunmanın önü sabit, forvetin devşirme zorunlu, peki… Santrfor alındı, kadroda ama, hemen öyle olmaz, o da doğru. Herkes Onyekuru değil ki, sok oynasın, atsın… Gerçi o da üçüncü kez geldi. Takımın ruhunu, oyuncuların çoğunu biliyor…

Oyun lideri Arda. O zaten her yerin lideri. Ver formayı kondisyonu yetene dek oynasın. Belhanda’ya sabır tükendi, kenara alınmalı itiraz yok. Ancak, daha üç gün öncenin, “Dinamizm, çabukluk, gençlik” vizyonu nereye kayboldu?

Eğer, birkaç gün önce kalesinde beş gol görmüş son şampiyon karşısına, kaybettiğin Beşiktaş maçının dışında oynatmadığın Etobo ile çıkıyorsan, bu işte bir başka bir iş var demektir. Eğer vizyona daha uygun Kerem, Ömer, Emre Akbaba yerine, savunma tarafı fazla Nijeryalı tercihse, o zaman hedef vizyonu geliştirmek değil, yeni bir savunma planını kafadaki derbiye hazırlanmaktı. Yani kazanmak için oynamak yerine, savunarak kazanmak temalı bir oyun planı…

Aykut Kocaman gelir gelmez bir takım dokunuşlarla takımı zor maça çıkardı. Erken baskı, erken şutlar, Giuliano’nun Süper Lig kariyerinde kaçırdığı ilk penaltı… Sonrasında bir maç öncenin psikolojisi ile geriye doğru yönelen bir takım…

Zirvede kalmak için kazanması gereken Galatasaray, geri çekilmeye karşın pozisyon üretemedi. Donk’un öne çıkıp 30 metre mesafeli pası, Onyekuru’nun çabukluğu ile gole dönüşmese neredeyse şutu yok.

Mostapa Mohammed ve evlat Belhanda girdi. Babel ortaya çekildi, Etobo gitti. Ofansif görünen değişiklik skor için saldıracak konuk takıma karşı, oyun üstünlüğü getirmedi. Futbolsuz maçı çözecek duran toplardı, onda da devreye ilk goldeki gibi Donk girdi.

Sonrası da, “Fenerbahçe bastırırsa, nasıl gol yemem” maçıydı.