Galatasaray, sahasında Medipol Başakşehir ile 22’nci şampiyonluğunu tescillemek için oynayacak.

Oynayacak mı, oyalayacak mı?

Asıl bunu merak etmek gerekiyor sanırım.

Çünkü, sezon başından bu yana Galatasaray’ın 'oynadığı' maç sayısı, bir elin parmaklarını geçmez. Kazandığı değil, yanlış anlaşılmasın ‘oynadığı’…

Kadrosunda hem teknik, hem taktik becerisi yüksek yetenekli futbolcuları barındıran Galatasaray, bu kadronun hakkını yeterince veremedi. Sakatlıklar oldu, kırgınlıklar, form düşüklüğü, cezalar, günlük çıkışlar inişler… Bir şeyler oldu sürekli. Bu süreklilik de, Galatasaray’ın netleşmesini, kendini göstermesini engelledi.

Bu engel teknik direktör Fatih Terim’in seçimlerinden mi kaynaklı, taktik anlayışından mı, tartışılır. Ancak, tartışılmayacak bir gerçek var ki, Galatasaray futbol oynamadan kazanma alışkanlığını Medipol Başakşehir karşısında da sürdürmeye çalışırsa, ceza ağır kesilir.

Oynatmamak üzerine kurulu, daha doğrusu 'topa sahip olma' mantığı ile yan pas, geri pas, yine yan pas, kalabalığa top havalandırma gibi işin keyif vermeyen, temposu düşük oyun, şampiyonluğun yakışığı olamaz. Bu, hem futbol dışı unsurların daha fazla konuşulmasına neden olur, hem de Başakşehir gibi zaten pas oyununun üstadı bir takımla bu tür oyun oynanmaz.

Futbol adına yapılacak en iyi iş dikine ve hızlı oyun oynamaktır. Galatasaray kadrosunda bulunan futbolcular, bu hızı kaldıracak, tempoyu yükseltecek beceriye sahipler. Devre arasında İtalyan Alberto Barteli’nin gelmesiyle sakatlıklar azaldı, takımın kondisyonu ve dayanıklılığı arttı. Yani koşmak yorgunluk da yaratmayacak.

Galatasaray eğer tempolu oynar, rakibini kendini izlemek zorunda bırakırsa 50 bin taraftarının önünde şampiyonluğunu ilan eder.

Yani 'futbol' oynarsa, 'kazanır', yoksa, sıkıntılı, kaotik, sonucu belli olmayan bir doksan dakika, 'rus ruleti'ne dönüşür.