14 Eylül 2021 tarihinde başlayacak olan (üst düzey görüşmeler için tarih 21 Eylül olarak belirlenmiştir) ve Birleşmiş Milletlerin ABD’nin New York şehrindeki genel merkezinde düzenlenecek olan 76. genel kurul toplantıları serisi, her ne kadar iki senedir devam eden Kovid-19 küresel Pandemisinin olumsuz koşulları altında gerçekleşecek olsa da, son bir yıl içerisinde dünya siyasetine damga vuran pek çok gelişmenin yaşanmasından mütevellit dünya liderlerinin küresel yönetişim adına yeni pozisyonlarını teyit edecekleri ve özellikle de bölgesel aktörlerin vites büyüterek küresel aktörlerin “büyük oyunlarına” denge unsuru olarak kendilerini gösterme şansı bulacakları bir platforma dönüşmesi kaçınılmazdır.

Peki, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bizatihi katılımı ile ülke lideri seviyesinde temsil edileceğimiz genel kurul boyunca dünyayı etkileyecek hangi gelişmelerin ortaya çıkması bekleniyor? Hali hazırda Libya, Filistin, İran Nükleer Müzakereleri, Afganistan, Rusya’nın Kırım İşgali ve Yükselen Çin Riski/Avantajı gibi pek çok BM paydaşını ilgilendirecek meseleler hem genel kurulda yapılacak olan konuşmalar hem de devlet başkanları ve dışişleri bakanları seviyesinde yapılacak olan ikili görüşmeler kapsamında pandemi sırası ve sonrası dönemde şekillenecek olan uluslararası politika atmosferine ışık tutacaktır.

2020 yılı içerisinde İsrail’in hem kendi sınırları içerisinde hem de sınır aşırı olarak Filistinlilere yapmış olduğu orantısız müdahalelerin insan hakları ihlaline varacak boyuta ulaşması ile olağanüstü toplanan genel kurul, bu seneki olağan toplantısı öncesi hem Arap-İsrail normalleşmesi hem de İsrail-Filistin arasındaki istikşafi görüşmelerinin başlamasıyla bu konuda biraz daha ılımlı bir atmosfere sahip olacağa benziyor. Açıkçası, Filistin halkı ve yönetimi Netenyahu dönemi İsrail’inde Arap devletleri ile İsrail arasında gerçekleşen yakınlaşma sonucunda özellikle 2020 Ramazan-ı Şerif ayında büyüyen olayların ortasında uluslararası manada yalnız bir pozisyonda kalmıştı. Türkiye, Pakistan, Katar ve Cezayir’in başını çektiği grup BM’yi ve kurumlarını işletmeye çalışmış bu olayların hemen ardından İsrail’de hükümet değişmiş, 8 partili mutabakata İslami hassasiyetleri yüksek İsrail vatandaşı Filistinlilerin de dahil edilmesiyle kısa vadede gergin atmosfer dindirilmeye çalışılmıştır. Her ne kadar Doğu Kudüs, Batı Şeria ve Gazze’de İsrail Ordusunun müdahaleleri devam etse de diplomatik olarak Filistin Devlet Başkanı Mahmut Abbas, İsrail Dışişleri ve Savunma Bakanlıklarınca muhatap alınmaya başlamış; Mısır, Ürdün ve Katar gibi aktörler Filistin Devleti’nin içinde bulunduğu durumdun iyileştirilmesi için Filistin lehine küçük de olsa birkaç görüşme üzerinden adım atmıştır. Bu gelişmelere Türkiye ve İsrail’in Cumhurbaşkanlığı makamları üzerinden yeniden iletişime geçmesi de eklenince, İsrail-Filistin Çatışması bölge ülkelerince tekrar masada çözülmesi gereken bir anlaşmazlık olarak değerlendirilmeye başlamıştır. Nihayetinde, Türkiye-Mısır normalleşmesinin ikinci ayak görüşmelerinin yine Eylül 2021 içerisinde gerçekleşeceği, Türkiye-Ürdün ve Türkiye-Filistin ikili zirvelerini BM kapsamında Türkiye- İsrail devlet başkanları nezdinde bir zirve de takip edebilir. Böylece bölgede ABD’nin oluşturduğu boşluk ve ABD-İran arasındaki görüşmelerin başta İsrail ve Körfez ülkelerine vermiş olduğu tedirginlik neticesinde Türkiye “normalleşme” hamleleriyle küresel pozisyonunu güçlendirebilir ve bunu BM Genel Kurulu sonunda çok daha net sonuçlarla görebiliriz.

Pek tabi, Ortadoğu coğrafyasını ilgilendiren bir diğer sahanın da Libya ve Libya için kritik dönemecin Aralık 2021 yılında yapılacak olan seçimler olduğunu düşündüğümüzde, İsrail-Filistin meselesi özelinde gelişen ve İran tehdidi algısıyla özellikle BAE gibi aktörleri de Türkiye’ye yakınlaştıracak gelişmeler düşünüldüğünde BM Genel Kurulu boyunca yapılacak mekik diplomasisi hayati önem taşımaktadır. Bu minvalde Türkiye pek çok çetrefilli konuda büyük avantaj sağlayacağı gibi bir başka küresel gündem olan “Asya’nın istikrar probleminin çözümüne” çok daha özgüvenli bir şekilde müdahil olabilecektir.

ve iş birlikleri bölgelerarası ilişkilerin Türkiye ortak paydası üzerinden geliştirilmesiyle Türkiye’yi bölgesel aktör seviyesinden küresel aktör seviyesine taşıyacak yegâne stratejidir. Bunun için de 76. BM Genel Kurulunda atılacak adımlar Türk Dış Politikası açısından çok önemlidir. Türk kuşağının Türkistan-Hazar aksında kurulması bu alandan Afrika’ya uzanacak olan ticaret ve enerji rotalarının Türkiye ve müttefik aktörler üzerinden geçmesi; “Türk Çemberini” jeostratejik manada Türkiye’yi merkeze alarak, yarı çaplarını Pakistan-Kazakistan, Somali-Etiyopya, Macaristan-Sırbistan ve Libya-Çad aksına doğru uzatması ile mümkündür.

Çemberin doğu hudutlarını oluşturacak olan Afrika kadar önemli olan bir diğer coğrafya da Türkistan, hatta Güney Türkistan, yani Afganistan coğrafyasıdır. Afganistan’da yaşanan gelişmeler de Afrika ve Ortadoğu’da Türkiye’yi ilgilendiren meseleler kadar önemlidir. Zira, BM Genel Kurulunun en önemli gündemlerinden birisi de Afganistan olacaktır.

Daha önceki haftalarda bu satırlar aracılığı ile defaten belirtmiş olduğumuz üzere Türk Diplomasisini ve Türkiye’nin küresel krizlerdeki kilit rolünü güçlendirecek meselelerden birisi de Afganistan’da olası Türkiye varlığıdır. Taliban yönetimi ile dünyanın yavaş yavaş iletişime geçtiği, sahadaki gerçekliği kabul ettiği bir dönemdeyiz. Pakistan-Çin aksının Asya’da emsali daha önce görülmemiş bir şekilde güçlenmesi de artık inkâr edilemez bir başka gerçekliktir. Türkiye’nin, bölgedeki milli çıkarlarının da ötesinde Türk-İslam medeniyetinin salahiyeti ve dahi göç akının bir noktada kontrol altına alınması için harekete geçmesi elzemdir. Açıkçası, Taliban yönetiminin yeni kurulacak devletin teşkilatlanması ve güvenlik güçlerinin asiste edilmesi konusundaki arzusunun da bu yönde olduğunu beyanatlarından anlamaktayız.

Türkiye, Ortadoğu ve Türkistan’da oluşan Gordion düğümlerini açacak olan diplomasi kılıcına sahiptir. BM Genel Kurulu da ciddi manada hem çoklu hem de ikili görüşmeler çerçevesinde Türkiye’nin küresel aktör olma yönünde önemli fırsatlar içermektedir. Bu fırsatların ne şekilde kullanıldığı ve yeni küresel formasyonun ipuçları ise zirve sonrasındaki değerlendirmelerimizde ele alınacaktır.