Ramazan Bayramı ile birlikte yazılarıma ara vermiştim. Eşimin hamilelik süreci ve bununla birlikte Medyada Düşürülmüş Maskeler-4 isimli kitabımın hazırlıkları için bu süre biraz daha uzamıştı. Bugün yine siz değerli okuyucularımla birlikteyim.

Türkiye’nin ana gündemi yenilenecek İstanbul seçimi, adayların konuşmaları ve vaatleri etrafındaki tartışmalardır. Bu hafta sonu İstanbul seçimi gerçekleşecek ve tüm Türkiye merakla bu sonucu bekliyor.

Dediğim gibi adayların konuşmaları, vaatleri herkesin tartışmalarına ve sohbetlerine konu olmaktadır.  İstanbul sadece İstanbullular için değil Türkiye’nin bir seçimi haline gelmiş durumdadır.  Zaten adayların İstanbul dışında yaptığı seçim çalışmaları da bunun delilidir. Ekrem İmamoğlu’nun Ordu, Giresun, Trabzon mitingleri, Binali Yıldırım’ın Sivas, Şanlıurfa, Diyarbakır ve Kastamonu ziyaretleri oldu. Elbette bu ziyaretlerin amacı İstanbul’da yaşayanlara hemşericilik bağı üzerinden mesajlar vermekti.

Yazı yazamadığım bu süre içinde sosyal medyada hesabımdan Cumhur ittifakı İstanbul adayı Binali Yıldırım’ın Diyarbakır ziyaretinde yapmış olduğu konuşmasıyla ilgili şu şekilde eleştirilerim olmuştu:

“Binali Yıldırım konuşmasında Ekrem İmamoğlu’na destek veren PKK ve HDP’yi yerden yere vursa bile Dersim ve Kürdistan mebusu ifadeleri baştan sona yanlıştır. Bu konuları ihanetine araç yapanlara vitaminden başka bir şey değildir. Bölge halkı bu kavramlarla değil, HDP ve PKK’yı ezince devlete yakınlaşması artmaktadır.  31 Mart’ta çakma Karadenizli Ekrem İmamoğlu’nu destekleyen terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin yine Ekrem İmamoğlu’nu destekleyecek olması bu gereksiz ifadelerin kullanılmasından dolayı örtbas edilmektedir. Hele bir de CHP-PKK ilişkisine zerre ses etmeyen, 31 Mart’ta HDP’nin oyunu alırken “HDP meşru parti değil mi canım?” diye sırıtanların ağzına sakız vermeye hiç gerek yoktur. Bunların yüzsüzlüğü, pişkinliği, algıda cazgırlığı ortada iken daha dikkatli olmak gerekiyor. Her gün terörist leşi alınırken “beka meselesi bitti” diye saçmalayanların karakteri ortada iken, bu karakterlerin yapısını bilerek de davranmak gerekiyor...”

Bu eleştiri cümlelerimi özellikle sol medya ve Ekrem İmamoğlu yancıları “PKK-HDP Ekrem İmamoğlu’nu destekliyor” kısımlarını keserek sadece “Binali Yıldırım’ı eleştirdi” şeklinde haberleştirdiler. Mesela şeytandan üç gün önce doğduğu kesinleşen Sözcü gazetesi eleştiri twitlerimi bu şekilde haberleştirenlerin başında geldi.

Oysa eleştiri ve tespit yorumlarıma bakıldığında kimin kiminle olduğuna dair net ifadelerim vardır.

Sayın Binali Yıldırım’ın Diyarbakır konuşmasındaki “İstiklal mücadelesini başlatırken daha savaş yıllarında bile Ankara’da Büyük Millet Meclisi’ni toplayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün davet ettiği millet temsilcilerinin arasında Kürdistan mebusu da vardı, Lazistan mebusu da vardı, Anadolu’nun her tarafından temsilci vardı”  ifadeleri içindeki vurguları yanında, terör örgütünden bahsederken “Pekeke” vurgusu yapması stratejik olarak, mantık olarak baştan sona yanlıştır. Savunulacak hiçbir yönü yoktur.

Hele ki, PKK-HDP safını ve desteğini hem 31 Mart’ta hem de 23 Haziran’da Ekrem İmamoğlu lehine belirlemişken, daha düzgün ifade edilebilecek konuların yanına böyle yanlış ifadeler eklenince onlar da bu durumu kendi ihanetlerinin üzerini örtmek için fırsata çevirdiler. Mesela “İstiklal mücadelesinde etnik kökeni ne olursa olsun insanımız Atatürk’ün etrafında birleşti, vatanı kurtardılar” dese hiçbir mesele olmayacak ama bölücü terör örgütlerinin istismar kavramları kullanılınca, bu bir mesele haline geliyor.

Ekrem İmamoğlu’nu destekleyen terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin Eşbakanı Sezai Temelli bile bu fırsatı kaçırmamış “31 Mart’a giderken Erdoğan meydan meydan ‘defolun gidin Kürdistan orada’ diyordu, bugün Binali Yıldırım Diyarbakır’da ‘Kürdistan mebusu’ diyor.” diyerek kendilerini haklı çıkarmaya çalışan propagandayı yapmıştır.

Mesela partisinin kuruluş aşamasında parti program taslağına "Kürtlersiz bir Türkiye asla düşünülmemelidir. Böyle bir durumda, Fırat'ın ötesinin Kürdistan, batısının da Türkiye olarak kalmayacağı asla akıldan çıkarılmamalıdır." ifadelerini koydurmuş olan, kurduğu partinin programına sanki Türkiye’de iki ayrı millet varmış gibi teröristbaşı Öcalan’ın “Eşit vatandaşlık” kavramını koyduran, HDP ile ittifak yapıp CHP adayları için oy dilenen Meral Akşener’in partisi bile bu konuyu istismar etti. Halen de etmeye devam ediyor.

Diyarbakır’daki konuşması içinde “Kardeşliğimize zarar veren kim, PKK değil mi? Türklere de Kürtlere de zarar veren, her tarafı yakıp yıkan, buraların kalkınmasını geciktiren kim, terör örgütü. Terör örgütünün, bölücülerin, PKK’nın Kürtler diye bir sorunu yok. Türklerin de Kürtlerin de bu ülkede yaşayan 82 milyon vatan evladının da sorunu terör örgütüdür, PKK, DEAŞ ve FETÖ’dür.” şeklinde çok doğru bir konuşma yapan Binali Yıldırım’ın PKK’ya “Pekeke” demesine ne gerek vardı?

Karşında PKK’lıların çizgisini beğenen, “HDP’lilere layık olmaya çalışıyorum” diyen biri varken, böyle stratejik bir hata, Ekrem İmamoğlu ve yancılarına kendi yüzlerini gizlemek için bir malzeme olmuştur.

FETÖ’cülerle, PKK’lılarla, HDP’lilerle birlikte CHP’nin siyasi başarısı için çalışan Ümit Özdağ isimli siyasi komedyen bile, PKK’yı eleştiri için kurulan bu cümleye rağmen “Pekeke” ifadesi üzerinden “terör örgütü ağzıyla konuşmak” diyerek hem istismar, hem propaganda yapmaktadır.

Binali Yıldırım doğru cümlelerin içine böyle zehirli ifadeleri katınca hem doğal olarak eleştirildi, hem de ihanet içindeki bu gibi kişilerin istismarına malzeme oldu.

Binali bey, siz HDP ve PKK ile mücadele eden, rakibiniz ise PKK ve HDP desteği alan tarafta iken ağzınızdan çıkan her kelimeye, cümleye dikkat etmek zorundasınız. İşte bunu Diyarbakır konuşması sonrası gördünüz ve yaşadınız. 31 Mart’ta HDP ile beraber olanlar, 23 Haziran’da yine HDP ile birlikte olanlar “cambaza bak” oyunu oynayarak nasıl algı yaratmada cazgır oldular. Ekrem İmamoğlu’na HDP ve Kandil desteği ortada iken, Ekrem İmamoğlu’nun tetikçi yazarları Binali Yıldırım’ı “3-5 oy için böyle konuşuyor” diye suçlayabilmişlerdir.

Bu yüzden çeşitli konuşmalarında “Kandil’i başlarına yıkacağız” ve “HDP ile Kürt kökenli kardeşlerimizi birbirinden ayırmak gerek” diyerek terör örgütü PKK’yı ve siyasi yaltakçısı HDP’yi çok ağır eleştiren Binali Yıldırım’ın bu konudaki farkını koruması ve daha dikkatli davranması Cumhur ittifakının da bir özelliğidir.

Sayın Binali Yıldırım, 2016 yılında "Sayın Bahçeli'nin açıklamasını yorumlamak doğru olmaz Bahçeli'nin lafı üstüne laf söylemek bize yakışmaz." şeklinde tanımladığınız MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli “Türkiye’de Kürdistan ve Lazistan yoktur. Bundan sonra da olamayacaktır. Olması yönünde heveslenenler varsa karşılarında daima Milliyetçi-Ülkücü Hareketi bulacaklardır. Sözümüzden dönmedik, sevdamızdan ödün vermedik, özümüzün öğütülmesine müsaade etmedik. Dünden bugüne duruşumuz aynıdır”  sözleriyle tartışmalara son noktayı koymuştur.

Bu ölçü, olması gereken ve taviz verilmemesi gereken bir ölçüdür.

Çünkü Diyarbakır konuşmanızda aralara serpiştirilen vurgularınız ve daha sonraki günlerde “Ekümenik” içerikli atılan ve sonra silinen twitiniz ne Türkiye’ye, ne size bir şey kazandırmaz. Aksine düşmana fırsat verir. Terör örgütü PKK’nın siyasi uzantısı HDP’nin kazanması için seferberlik başlattığı, Yunan medyasının “Bizim Çocuk” sahiplenmesi yaptığı ve Pontus haritası önünde pozları çıkmış rakibiniz tartışmaların odağında iken, Diyarbakır konuşmanızda ve “Ekümenik” içerikli twitinizde dahli olan biri varsa emin olun rakibiniz Ekrem İmamoğlu’nun üzerindeki yükü hafifletmeye çalışmıştır. Binali bey karşınızda arsızlığı güce dönüştüren bir rakip varken, ağzınızdan çıkacak her kelime, her cümle çok önemlidir. Aslında her şeyin özeti de budur.

Bu arada sosyal medya hesabımdan Binali Yıldırım’ın sözlerini Türkgün gazetesi yönetim kurulu üyesi ve yazarı olarak ilk eleştiren olduğum halde “MHP’nin gazetesi Türkgün’ün yazarları, Binali Yıldırım’ın Diyarbakır ziyaretini görmezden, Kürdistan ve Dersim açıklamalarını duymazdan geliyor. Haber değeri yok mu?” şeklinde bir twit atan gazeteci İsmail Saymaz’a da bu yazı arşiv olması niyetiyle sunuyorum.

Biz, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin çizgisinde yürüdüğümüz için hiç yanılmayız Sayın Saymaz…