Bir akaryakıt istasyonuna işletme müdürü olarak görev yapan kişi, işten ayrılınca 5. İş Mahkemesi'nin yolunu tuttu. Haftada 7 gün, hafta içi 8.00-21.00, hafta sonları ise 10.00-19.00 saatleri arası çalıştığını ileri sürerek fazla çalışma alacağının tahsiline karar verilmesini talep etti.

Davalı akaryakıt istasyonu sahibi, zaman aşımı definde bulunarak, davacının iş yerinde üst düzey yönetici ve aynı zamanda (B) grubu imza yetkilisi olduğunu, çalışma saatlerini serbestçe belirleyebildiğini, davacıya bu husus nazara alınarak ücret ödendiğini ve fazla çalışmaya ilişkin diğer itirazlarını belirterek davanın reddini savundu.

İş yerinde çalışanların davacıya bağlı olarak çalışmış olmasının davacının üst düzey yönetici olduğunu göstermeyeceğine dikkat çeken Mahkeme; bunun kabulü için en azından işçi alıp çıkarmaya yetkisi olması gerektiğine vurgu yapıldı. Davalı tarafın sunduğu imza sirkülerinin iş yeri ile ilgili bazı işlemlerin takibi için verildiği, dosya kapsamından davacının davalı iş yerinde haftada 18 saat fazla çalışma yaptığı, davalının ise davacının yapmış olduğu fazla çalışma ücretini ödediğini ispat edemediği gerekçesiyle davanın kabulüne karar verdi. Kararı davalı temyiz etti.

Yargıtay 23. Hukuk Dairesi, üst düzey yöneticilerin fazla mesai ücreti alamayacağına hükmederek mahkeme kararını bozdu. Mahkeme ilk kararında direndi. Kararı davalı temyiz edince devreye Yargıtay Hukuk Genel Kurulu girdi.

ÜST DÜZEY YÖNETİCİ İŞVEREN VEKİLİDİR

Kurul ilk olarak 'üst düzey yöneticinin tanımını yaptı. Kararda şöyle denildi:

“Yönetici; ilke olarak iş yerinde işveren vekili sıfatını taşımanın ötesinde iş yerinin bütününü sevk ve idare eden, işçilerin çalışmalarını ve çalışma saatlerini düzenleyerek onlara emir ve talimat veren, duruma ve iş yeri düzenine göre işe alma ve işçi çıkarma yetkisini de taşıyabilen kimse olarak tanımlanabilir. Çalışma gün ve saatlerinin bizzat belirlenebilmesi yetkisi de üst düzey yöneticilik sıfatının benimsenebilmesi için kabul edilen kriterlerden biridir. Davalıya ait iş yerinde işletme müdürü olarak çalışan davacının, kendisine emir ve talimat veren daha üst düzeyde bir yöneticinin bulunduğu hususunun ispat edilemediği sabittir. Öte yandan, dava dilekçesi ile dosyadaki bilgi ve belgelerden, davacının fesih tarihi itibariyle ücretinin brüt 7.500 olduğu ve asgari ücretin yaklaşık on katına karşılık geldiği anlaşılmaktadır. Bu durumda, davacının davalıya a it iş yerinde üst düzey yönetici olarak çalıştığı sonucuna varılmıştır. O hâlde, üst düzey yönetici olan, çalışma saatlerini kendisi belirleyen, görev ve sorumluluklarının gerektirdiği ücret kendisine ödenen davacının fazla çalışma ücretine hak kazanamayacağı ortadadır. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen 22. Hukuk Dairesi bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının bozulmasına oy birliği ile kesin olarak karar verildi.” ifadelere yer verildi.

Editör: Haber Merkezi