Azerbaycan Cumhuriyeti’nin kurucu ve önderlerinden olan Mehmet Emin Resulzade’nin 29 Ekim 1933 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti’nin 10. yılı dolayısıyla Berlin’de çıkan ‘İstiklal’ gazetesinin ön sayfasında ‘Yaşasın Türkiye Cumhuriyeti! Türkiye’de Cumhuriyet’in ilanının muazzam yıl dönümü münasebetiyle’ başlığıyla ele aldığı büyük bir yazının son kısımlarını sizinle paylaşarak hâlâ da fikirlerinin geçerliliğini düşündüğüm Büyük Önder Resulzade’nin kalemiyle Cumhuriyet Bayramı’mızı kutlarım.

Ne mutlu bir gün; ne kutlu bir bayram! Bir gün ki cumhuriyete sadık herhangi Türkiyeli bir vatandaşla birlikte hürriyet ve demokrasiyi bir prensip olarak benimseyen bütün insanlar da onu alkışlıyor, beşeri prensiplerin buradaki zaferini kendi zaferleri gibi görüyorlar; bir bayram ki sade Türkiyeliler değil, hürriyet ve istiklal için dövüşen esir Şark’ın bütün milliyetçileri de onu kendi ideallerinin bayramı gibi görüyorlar.

Evet, Türkiye inkılabının şümulü sade Türkiye’ye ait değildir. Cumhuriyet kanunları sade Türkiye dâhilinde tatbik olunuyorsa da, bu kanunların kökünü teşkil eden büyük umdelerin tesiri Türkiye haricinde ve bilhassa Türkiye dışındaki Türk illerinde caridir. Bu itibarla Türkiye inkılabı beynelmilel bir şümule maliktir.

Nakilden müstakil bir akıl, dinden ayrı bir dünya, kadına hürmet esasına müstenit demokratik bir aile, her türlü imtiyaz ve zümre tahakkümünden ari, hürriyet, müsavat ve içtimai tesanüt esasına dayanan bir cemiyet; bütün milletin okuryazar olmasını güden bir devlet; en kolay bir yazı; halkı düşünen ve ilhamını ondan almak isteyen bir edebiyat; beynelmilel kültür müsabakasında Türklüğe kendi ehemmiyetiyle mütenasip şerefli bir yer- işte bu on yıl içinde Türkiye Cumhuriyetinde tatbik olunan ıslahat programının en mühim noktaları!

Bu öyle bir programdır ki, onun tatbiki sade biz Azerbaycan milliyetçileri için değil, alel’umum bütün Türk illeri milliyetçileri için her zaman mukaddes bir arzu, erişilmesi istenilen büyük bir ideal olmuştur ve bugün de öyledir.

Türkiye, sade bu ideal programını kanunlar halinde tespit etmekle kalmamış; cumhuriyet erleri, bu büyük hakikati dahi unutmamışlardır. Bir millet, ancak organize oluşu ve iktisadı faaliyet ve refahı nispetindedir ki, ideal haklardan istifade eder. Fikrî, millî ve siyasî istiklâllerin kökü iktisadî istiklâldir. Cumhuriyetin demiryolu siyaseti, bankacılık siyaseti; milli sanayi ve ticaret sahasında tatbik ettiği siyaset, aşarın ilgası, kooperatifçilik ve köy kredisi gibi ıslahat ile köylüyü düşünmesi dahi tedbirli ve faal bulunduğunu göstermiştir.

Bundan on yıl evvel büyük “Nutuk”un gençliğe hitap eden o heyecanlı hulasasında tasvir olunan facialı mahrumiyet ve felaketlere bakmayarak, herkesin, battığına hükmettiği bir milleti, Almanya gibi teşkilatı, teslihatı ve prestiji korkunç bulunan bir devleti çarmıha çeken galiplere karşı savaşmaya çekerek, nihayet zafere erdiren Büyük Adam, cumhuriyet ilanını iltizam edince, hariçte ve dahilde birçokları bunu şüphe ve endişelerle karşıladılar; kazanılmış Lozan zaferinin tehlikeye düştüğünü söyleyenler bile oldu.

Fakat ne görüyoruz: Cumhuriyet, Şeyh Sait, Menemen isyanları gibi kara irtica, hamleleriyle, ardı arası kesilmeyen komünist entrika ve propagandalarına rağmen, muvaffakiyetle yaşamış ve kendi yürüyüşünde ilerleyerek karşısına çıkan düşmanlarını maddeten ezmiş, manen öldürmüştür.

Ve bugün bu zaferin onuncu yıldönümünde Türkiye Cumhuriyeti’nin beynelmilel münasebetteki itibarı, imparatorluğun son asır zarfında görmediği bir değerdedir; hele Türk inkılabının cihan efkan umumiyesinde kazandığı prestij, hiçbir saltanat Türkiye’sine nasip olmamıştır. Hilafetin ilgasıyla Türkiye İslam dünyasındaki mevkiini kaybeder, denilmişti. İnkılapçı Türkiye’nin Müslüman milletlerin hürriyetçi zümresi üzerindeki manevî tesirini İstanbul Sarayı kat’iyen kazanamamıştır.

Türk kültürü için yapılan son meşkür teşebbüsler ise, Türk illerinin memnuniyet ve alkışlarla karşılayacakları bir hadisedir, ki eşini Türkçülük fikir ve neşriyatını, telefon ve elektrik ışığı ile beraber meneden Sultan Hamid idaresinde aramak bir budalalık olurdu.

Biz, Türklüğün ebedî düşmanı Çarlık Rusya’sının bugünkü şekli bulunan Sovyetlere karşı hürriyet, milliyet ve istiklâl namına döğüşen Türk illeri, her ne kadar Türkiye Hükümetinin taktik olarak kullandığı Bolşevik Rusya ile müdara siyasetinden maddeten zararda isek de, program olarak tatbik ettiği büyük umdelerden manen faydadayız.

Rus komünizminin yıkıcı ve yakıcı tatbikatı yanında, Türk demokratizminin yapıcı ve yaratıcı icraatı vardır. Yıkıcılık geçer, yapıcılık kalır.

Gelecek, milletleri süngü gücü ile yapma rejime boyun eğdirmenin değil, milli hakimiyete, hakka ve hürriyete dayanan istiklalcılığındır.

Evet, Türkiye’li kardeşlerimizin göğüslerini iftiharla kabartan bu bayram bizim de kalplerimizi ümit ve tesellilerle dolduruyor. Bütün samimiyet ve heyecanımla bugün sesimizi Türkiye Cumhuriyetini tes’it eden milyonların gür sesi ile birleştirirken, millî istiklâlin yenilmez bir hak ve hakikat olduğuna en bariz bir misali ile bir daha inanıyoruz; bu imandan aldığımız yeni bir kuvvetle biz de bağırıyoruz:

Yaşasın müstakil Türkiye Cumhuriyeti!..

 

Not: Cumhuriyet araştırmacısı Dilgam Ahmad beye kaynak sağladığından dolayı teşekkürler.