Enflasyon, para şişkinliği, gereğinden fazla artış, halk ağzında pahalılık… Adına ne dersek diyelim ekonominin en temel merkezi sorunlarından biridir. Bu nedenle fiyat istikrarı, hükümet politikalarının temel amaçları arasında yer almaktadır.

Dolar-TL serbest piyasada anlık olarak en yüksek değerini 20 Aralık 2021 Pazartesi günü 18.3523 olarak görmüştü. Kısa zamanda döviz kurunda meydana gelen hareketlilik özellikle finansal yapı olarak ülkemizi derinden etkiledi. Nedenine baktığımızda akla ilk gelen üretimimizin dışa bağımlı olmasıdır da denilebilir. Tarımsal girdiklerin yüzde 90’a yakını ithal edildiği için, dolayısıyla ithal edilen malların fiyatlarının artması üretici fiyatlarını da etkilemiştir.

Özetle son üç ayda döviz kurunda meydana gelen artış yüksek enflasyon beklentisine de yol açmış, ülkemiz parasına olan talebi azaltarak dövize olan talebi artırmıştır. Dövize olan talep, döviz kurunun daha da yükselmesini sağlamıştır. “Bundan sonraki süreçte döviz kurunda meydana gelen oynaklığın fiyatlara ne derecede yansıyacağı parasal otoritenin güvenirliğine ve uygulanan politikalara bağlı olarak değişecektir.”

Merkez Bankası aşırı kur oynaklığını azaltmak amacıyla geçmişte (rezerv opsiyonu politikası, ek parasal sıkılaştırma vb.) enflasyon hedeflemesine geçmesine rağmen döviz kurundaki değişim ülke içindeki fiyatlara yansımıştır. Bunun nedenini sorguladığımızda en büyük nedeni “ithal ettiğimiz malların ara mallar ve sermaye mallarından oluşmasıdır.”

Karar vericilerin döviz kuru oynaklığını kontrol altında tutabilmesi için (faiz koridoru ve rezerv opsiyonu, döviz endeksli TL mevduat sistemi vb.) elindeki bütün enstrümanları kullanarak ekonomi politikalarını başarılı bir şekilde sürdürmeye devam etmesi gerekmektedir.

Burada temel unsur gerçekten ham madde, ara mallar ve sermaye mallarında döviz kuru kullanılmış mı? Yoksa döviz kuru kullanılmış gibi mi davranılıyor? Etiketlerdeki artış oranı akla-mantığa uygun bir artış oranı mıdır? Nasıl olsa “serbest piyasa” deyip “tavsiye fiyatını” istediğim gibi belirler, etiketini de yapıştırırım mı düşünülüyor? Bu durumları sağlıklı bir şekilde irdelemekte fayda var!

Ülkemizde tarım sektöründe maliyetleri büyük ölçüde girdi fiyatları belirlemektedir. “Çiftçiyi etkileyen en büyük girdi maliyetinin başında gübre sonra motorin, tohum, ilaç vb. gelmektedir.” Özellikle son dönemde en çok konuşulan girdi, gübre maliyetleridir. “Açıklamalarda döviz kurundaki değişimden dolayı ülke içindeki fiyatlara yansıtıldığı belirtiliyor.” Ancak haziran ayı ÜRE gübresinin fiyatı 1800 TL/ton ve haziran ayı döviz kuru 8.50 civarlarındaydı. 19 Ekim 2021’de ÜRE gübresinin fiyatı 11 bin 700 TL/tona çıktığında döviz kuru 9.266 TL’ye yükselmişti. Döviz kuru 8.50 TL’den 9.266 TL‘ye yükseliyor. Döviz kurundaki artış yüzde 9’iken. Gübre fiyatına baktığımızda 1800 TL’den 11 bin 700 TL’ye yükseliyor. Gübre fiyatındaki artış oranı ise yüzde 550. Bu oranı hangi döviz kuruyla, hangi matematikle izah edebilirsiniz? Ancak uluslararası platformda ham madde tedarikinde vb. nedenli sıkıntılar yoksa bu fiyatlar şişirme fiyatlardır. Burada bir fırsatçılık var! Açgözlülük var!

Ülkemizin ihtiyacı olan buğdayı üretmenin zorlaştığını ve makasın giderek açıldığını görmekteyiz. İthal edilen buğday, un, makarna, bisküvi, irmik ve bulgur gibi mamul maddenin üretimi için kullanılmakta. Dünya un ve bulgur ihracatında birinci, makarna ihracatında ise ikinci sıradayız ve bu yönde ciddi anlamda yol aldık. Yanlış anlaşılmasın! İthal edilmesine karşı değilim. “Benim derdim dışarıdan aldığımız buğdayın bir kısmını biz üretebiliriz. Yurt dışından ithal edilerek elde edilen buğdayın Türk çiftçisine destek verilmesi hâlinde bunu da başaracağına inanıyorum.” Hem çiftçimiz kazanmış olur hem dış alım (ithalat) azalmış olur hem de “kendi çiftçimiz ürettiği için cari açığımızı kapatmaya bir önlem olur.”

Diyelim ki gübrenin tonu 11 bin TL’de devam ediyor. Çiftçiye gübrede ton başına yüzde 50 destek verilirse; çiftçi gübreye rahatlıkla ulaşır. Bu süreçte hem takip hem de çiftçiye destek olmak için “tarım il ve ilçe müdürlüklerinde ne kadar mühendis maaşı alıp memur işi yapan teknik personel varsa sahada olmalıdır.” Gübre fiyatları böyle devam ederse de böyle bir uygulama yapmak kaçınılmaz olacaktır. Tarım, Hazine ve Ticaret Bakanlıkları bunu istişare etmelidir. “Bu uygulamayı yapma zorunluluğu yoktur ama seneye buğdayı 10-12 TL den alırız. Ekmeği de en az 5 TL’den yeriz!”

 

“2022 yılı bütçesinde tarıma 26 milyar ve faiz giderleri için 240,4 milyar lira ödenek öngörülüyor.” 26 milyara ek olarak faiz giderenlerine ayrılan bütçe kaleminden tarıma aktarabiliriz. “Faiz neden kaynaklanıyor? Cari açıktan, cari açık ise yoğun bir şekilde ithal etmemizden kaynaklanıyor.” İthal ederek temin ettiğimiz her ürüne ödediğimiz para direkt yurt dışına çıkıyor. “Tarlaların boş kalıp, ürün kaybının yaşanması sebebiyle dışarıdan ithal edilen ürünlere verilecek para ile gübrenin finansmanı sağlanır ve üretimimiz artar. Hem ithal ettiğimiz ürünlerin parasını çıkartırız hem de kendi çiftçimiz kazanır.”

TARIMI KENDİ HÂLİNE BIRAKMAK!

Diğer bir alternatif “tarımı kendi hâline bırakmak” olacaktır. Bırakalım ithalatı, fiyatlar aşağı yukarı oynayarak piyasa kendini bulur. Bu yöntemle en fazla beş yılda piyasanın regüle olacağına inanıyorum. Baskılanmayan fiyatlar tüketiciye bir veya iki yıl zor gelebilir ama sürdürülebilir bir üretimle en fazla üç veya dört yıl sonra hem tüketicinin kabul göreceği hem de üreticinin belli bir kâr marjıyla ürünlerini satacağı piyasanın oluşacağından eminim. Farkında değiliz ama yapılan ithalatla bir taraftan tarım çökertiliyor, diğer taraftan çiftçi üretimden ve piyasadan çekiliyor. Yapılan ithalatla baskılanan fiyatlarda ürünleri bir iki yıl ucuz yemiş gibi oluyoruz ama daha sonrasında 3-4 katını, 5 katını ödeyerek yiyoruz. Örneğin 5-6 yıl öncesinde buğdayın fiyatı 90 kuruş-1 TL idi. Bizim çılgınca ithal yapmamız sebebiyle şimdilerde buğdayın fiyatı 5 lira ve ekmek yüzde 10 zamlanmasın diyerek geçici çözüm yolları arıyoruz. 3-5 yıl öncesinden ithal edilen buğdayın cezasını şimdi çekiyoruz. “Şimdilerde 5 TL ekmek fiyatını çok hayali (ütopik) buluyoruz ama seneye belki de 5 TL’den yiyeceğiz.”

HERKESİN ÜRETİM ZEMİNİNDE BİR ARAYA GELECEĞİ BİR YIL

Bütün olumsuzluklara rağmen, çiftçilerimizin 2022 yılıyla ilgili beslediği umutlar, düşünü kurduğu güzel günler doğal olarak bir hayli fazladır.

2022 yılında da Türk çiftçileri ortak değerlerine sahip çıkarak, toprağa olan düşkünlüğü ve üretime olan sevdası için ne lazımsa, bıçak kemiğe dayanana kadar bunun gereklerini yerine getirmeye de hazır ve kararlıdır. Bütün ümidimiz ve temennimiz, herkesin üretim zemininde bir araya gelerek ülkemizi mutlu yarınlara taşıyacak basireti ve dirayeti göstermeye muktedir olmasıdır.

Büyük Türk milletinin yeni yılını içtenlikle kutluyorum.