Yaklaşık 8 ay önce başlayan Rusya-Ukrayna savaşında önemli bir kırılma noktası daha yaşandı. Rusya’nın bir süredir işgal altında tuttuğu Donetsk, Luhansk, Herson ve Zaporijya bölgelerini ilhak ettiğini duyurması, krizde yeni bir döneme girildiğini gösteriyor. 2014’te Kırım’ın karşılaştığı akıbetin bir benzeriyle yüzleşen bu bölgeler, önümüzdeki süreçte iki ülke arasındaki mücadelenin odak noktasını oluşturmaya aday. 

Yaşanan son gelişme Kırım’da yaşananları hatırlatıyorsa da arada bariz farklar olduğunu görmezden gelmemek gerekiyor. Öncelikle hatırlatmak gerekir ki Kırım’ın ilhakı, şimdi olduğu gibi savaş sonrasında yaşanan bir gelişme değildi. Hatta Kırım’ın tek kurşun atılmadan ilhak edildiği herkesin malumu. Kırım sokaklarına çıkan askerlerin Rus bayrağı bile taşımadığı, çoğunun özel askerî şirket elemanı olduğu da unutulmadı. O tarihte ne Rusya 24 Şubat’ta başlattığı gibi bir askerî işgal süreci başlatmış ne de Ukrayna ordusu ve halkı buna karşı koyabilmişti. Bir oldu-bitti ile yapılan referandum sonucunda Rusya, Kırım’ın Rusya’ya bağlanmak kararı aldığını ve bunun da Rus hükümeti tarafından kabul edildiğini ilan etmiş ve nihayetinde Kırım, uluslararası hukukun temel ilkelerinin hilafına ilhak edilmişti. 

Kırım’da yaşanan süreç ile son ilhak gelişmesinin belki de tek ortak noktası, her iki ilhak kararının da “referandum” sonuçlarına istinaden alınmış olması. Ancak, Rus askerlerinin elindeki sandıkları kapı kapı dolaştırması ile yapılan “referandumun” serbest, adil ve demokratik olmadığı tartışmasız bir gerçek. İllegal şekilde ilhak edilen bölgelerde yaşayan halkın büyük çoğunluğunun Rus kökenli olması ve Ukrayna vatandaşlığı yerine Rus vatandaşlığını tercih etme potansiyeli taşıması, Rusya’ya zorla işgal edilen bu bölgelerde referandum düzenlemeye hakkı tanımıyor. Ayrıca bu düzmece referandumlar da bu bölgelerin ilhakının meşru görülmesi için asla yeterli değil. İlhak kararının egemen bir ülkenin sınırlarının zorla değiştirilmesi anlamına geldiği ve kabul edilemez olduğu muhakkak. Nitekim Türkiye dahil Kırım’ın ilhakını tanımayan tüm ülkeler, aynı şekilde bu dört bölgenin ilhakını da tanımadı. 

Ancak, Rusya’nın bu bölgeleri ilhak ederken uluslararası kamuoyunu ikna etme ve onlara bu ilhak kararını tanıtma gibi bir derdi olmadığı da açık. Kırım’ı ilhak ederken de Rusya’nın böyle bir kaygısı ve beklentisi olmamıştı. Rusya’nın buradan elde etmek istediği ne olabilir diye düşününce akla birkaç ihtimal geliyor. Öncelikle Rusya, bu bölgeleri işgal etmesinin altında burada yaşayan Rus nüfusun iradesi olduğunu, dolayısıyla yürüttüğü “operasyonun” meşru olduğunu ima ediyor ve bu yönde bir algı geliştirmeye çalışıyor. Ancak bunu başarması hiç muhtemel görünmüyor. İkinci olarak Rusya, ilhakla birlikte, çatışmaların yabancı bir ülkenin toprağında değil kendi topraklarında yaşandığını ileri sürme imkânına kavuşmuş oldu. Rusya bu iddia sayesinde, saldırıda değil savunmada olduğu izlenimi uyandırmak istiyor. Böylesi bir algı çalışmasının da başarı şansı yok. Ayrıca Rusya, Ukrayna ordusunu destekleyenlere de bir mesaj vermek amacında. Putin, Avrupa ve ABD’ye “verdiğiniz silahlar benim ülkemde benim vatandaşlarıma karşı kullanıyor” argümanı ile Batı’nın Ukrayna’ya yönelik desteğini zayıflatmak istiyor. 

Putin’in bu hedeflere ulaşması hiç mümkün görünmüyor. Dolayısıyla savaşın ilhak kararıyla sona yaklaşmadığı, aksine daha da çetrefilli bir hâl alıp belirsiz bir süre uzayacağını öngörmek mümkün. İlhak edilen bölgelerde Ukrayna ordusunun ilerlemeye devam etmesi ve topraklarını geri alıyor olması ise meseleyi çok daha karmaşık hale getiriyor. Ukrayna ordusunun resmi sınırlarının tamamında egemenliğini kurması ihtimali gerçekleşecek olursa, Rusya fiilen kontrol edemediği bölgeleri ilhak etmiş bir ülke olarak kendini gülünç bir duruma düşürmüş olacak. Rusya’nın bu bölgelerdeki kontrolü sağlayıp kalıcı olması halinde ise Kırım’a kadar karadan bağlantı kuran Rusya, sınırları silah zoruyla değiştirmek suretiyle günümüzün uluslararası düzenine en büyük darbeyi indirmiş olacak.