Geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirilen Mahalli İdareler seçimi, bekleneceği üzere dünya basınında geniş yer buldu. Türkiye ile yakın ilişkiler içinde olan ve Türk siyaseti ve ekonomisini yakından takip eden ülkelerde siyaset camiası da merakla seçim sonucunu bekliyordu. Geçtiğimiz seçimlerde seçimler hakkında yürütülen tezvirat ve “hileli olduğuna dair” algı operasyonlarının da etkisiyle, bu seçimlerin de demokratik teamül, ilke ve esaslara tam anlamıyla uygun olmayacağı yönünde iddialar dile getirildi. Birçok ülkeden gelen seçim gözlemcileri, bir usulsüzlük bulmak için adeta birbiriyle yarıştı. Ancak, seçim süreci ve sonrasında yaşananlar, Türkiye’nin demokratikleşme seviyesi ve Türk milletinin demokrasi kültürünü ne derecede özümsediği hakkında önemli mesajlar verdi.

Öncelikle seçimlerde hangi aday ya da hangi partinin kazanmış olursa olsun, bu sonucun millî irade tarafından şekillendirilmiş olduğu ve demokrasinin erdemine inanan herkes tarafından saygıyla karşılanması gerektiği bir gerçek. Şu ya da bu partiyi başkanlık koltuğuna oturtanın, haklar ve ödevler bakımından eşit olan vatandaşlarımız olduğunu öncelikle teslim edelim.

Halihazırda bir iki il ve ilçe dışında seçimden kimin galip çıktığı belli. Seçim sonucunun çok küçük farklarla belirlenecek olduğu yerlerde yapılan itirazlar üzerine tekrar sayım yapılıyor olması, nihaî sonucun ilanını geciktiriyorsa da aslında bu süreç, tüm partilerin demokratik hakkını kullanması anlamına geldiği için olumlu bir gelişme olarak değerlendirilmeli. Türkiye’de seçmenin iradesinin sandıklara yansımasında herhangi bir yanlışa düşülmemesi için kontrol ve denetleme mekanizmalarının işliyor olması, seçimlerin demokratik ve adil şartlarda yapıldığının bir nişanesi olarak görülmeli.

Hatırlanacağı üzere, özellikle 2017 Nisan’da kabul edilen anayasa değişiklikleri sonrasında inşa edilen yeni hükûmet sisteminin, Türkiye’ye “tek adam rejimi” getireceği yönünde asılsız iddialar gündeme getirilmişti. Yurt içinde ve dışında koro hâlinde tekrarlanan bu iddianın gerçekçi olmadığı da bu sonuçlarla teyit edilmiş oldu. Zira, tek adam rejimlerinin olduğu yerlerde iktidar partisinin kıl payı ile koltuğu başka bir partiye kaptırması gibi durumların yaşanmaz. Hatta “tek adam”lar, böyle bir durumda oyların tekrar sayılmasına müsaade dahi etmez. Dahası, tek adam rejimi olan yerlerde, seçim sonucu zaten bellidir ve yapılan seçimler bizdeki gibi onlarca siyasi partini katılımında, tüm partilerin müşahitleri huzurunda yapılan kapalı oy açık sayım ilkesine uygun şekilde yapılmaz. Türkiye’de seçimlerin işleyişine dair demokratik kural ve ilkelerin neredeyse eksiksiz yapıldığını belirtmek abartı olmaz.

Bu şartlar altında düzenlenen seçimlerde, vatandaşlar bir siyasî partiyi görevden alıp diğerini getirebiliyorsa, seçmenlerin demokrasi kültürünü benimsemiş olduğu ve demokratik kurum ve kuralların işleyebildiğine kanaat getirmek gerekir. Bu noktada, dünyaya verilen mesaj şudur: “Türkiye, Batı’da eleştiriliyor olsa da esasen iyi işleyen bir demokrasidir ve hür iradesiyle yöneticilerini seçen Türk milleti mevcut yöneticilerini değiştirmesini mümkün kılacak demokratik haklara ve araçlara sahiptir”.

Verilen bu mesajı dünya ne derecede algıladı bilinmez ama Türk seçmeninin yoğun katılım sağladığı ve demokratik olgunluk içerisinde gerçekleştirdiği bu seçimler, Türk demokrasisinin gelişmesi ve geleceği adına umut vermiştir. Hiçbir provokasyona, Batı Avrupa’da görüldüğü gibi ırkçı söylemlere izin vermeyen Türk milleti millî iradenin en büyük güç olduğunu ve hiçbir şahıs ya da siyasî partinin bu gücü durduramayacağını dünyaya ilân ederek demokrasi dersi vermiştir.