Bu yaz dünyanın birçok yerinde çıkan orman yangınları yanında, bugünlerde Amerika kıtasını vuran kasırga haberi ile beraber, daha bu sabah kuzey kutbunda buzların erimesi ile keşfedilen yeni bir adanın haberi… Bugün deniz kıyısında bulunan birçok yerin gelecekte sular altında kalabileceği teorileri… Hatta biraz komplo teorilerine doğru ilerlersek, bugün ve gelecekte buzların erimesi ile bin yıllar öncesinin birçok virüsünün açığa çıkacağı ya da bir takım örgütlerin dünya nüfusunu azaltma çabaları olduğu ile ilgili teoriler…

Bunların hepsi dünyada iklim değişikliğinin getirdiği sonuçların yansıması. Dünya devletleri bu durumun farkında olarak önce Kyoto Protokolü, sonrasında da Paris Anlaşması ile bu konuda adım atmaya çalıştı. Belki de adım atıyor gibi görünmeye çalıştı. Zira çevreye ve dolayısıyla iklime duyarlı proses başlangıçta daha maliyetli. Örneğin bir fabrikadaki bir baca filtresinin azımsanmayacak bir maliyeti var. Bu nedenle başta ABD olmak üzere bazı ülkeler daha ucuza üreterek kendi rekabetçiliklerini korumak adına bu anlaşmalarda oluyor gibi göründüler ya da bir süre sonra anlaşmadan ayrıldılar.

Durum bu iken Avrupa Birliği her zaman çevreye daha duyarlı bir kamu politikası taraftarı olarak, güçlü bir adımla, 2019 yılında birliğin gelecek ile ilgili çevre ve sürdürülebilirlik taahhütlerini içeren bir mutabakat paketi mevzuatını oluşturmuştur. Avrupa Yeşil Mutabakatı (EU Green Deal) ismiyle anılan bu mutabakat AB üye ülkeleri için uymaları beklenen standartları ortaya koymuştur.

Buna göre AB, 2050 yılına kadar net sera gazı emisyonunun sıfırlandığı, ekonomik büyümede dünya kaynaklarına bağımlılığın sona erdiği ve AB’nin tamamının birlikte büyüyeceği bir vizyonu sunmaktadır.

Bu büyüme stratejisi 7 ana başlıkta kurgulanmıştır.

  • Temiz enerji,
  • Sürdürülebilir sanayi,
  • İnşaat ve renovasyon,
  • Tarladan sofraya üretim,
  • Kirliliğin ortadan kaldırılması,
  • Sürdürülebilir ulaşım araçları,
  • Biyoçeşitlilik

 

AB Yeşil Mutabakatı ve stratejileri sadece AB ülkeleri değil, AB ülkeleri ile ilişkide bulunan ülkelerde de etkileri olmaktadır. Örneğin; Türkiye’de üretilen bir araba parçasını kullanan bir Alman üretici, bu parçanın sıfır emisyon ile üretildiğinden emin olmak isteyecektir. Zira bir araçtaki her bir parçanın karbon ayak izi toplamı o aracın üretimindeki toplam karbon ayak izini belirleyecektir.

Karbon ayak izi ve su ayak izi gibi yöntemler yeşil mutabakatın çevreye duyarlılığı ölçmek için kullandığı bazı terimlerdir. Bunlardan karbon ayak izi bir insanın yaşamında ya da bir birim malın üretilmesi için bir fabrikada çevreye verilen sera gazı miktarını ifade eden bir değerdir. Bu değer, kişiler, fabrikalar, şirketler, şehirler ya da ülkeler için hesap edilebilmektedir. Örneğin bir çimento fabrikasının çimento üretimindeki hammaddelerden daha önemli maliyeti bu hammaddeleri bir araya getirdiği yüksek enerji tüketen üretim prosesidir. Buradaki enerjinin hangi yakıtlardan geldiğine göre de karbon ayak izi farklı olabilmektedir. Elektriğin kullanıldığı durumda dahi bunun bir karbon ayak izi olacağı da açıktır. Çünkü Türkiye’de elektriğin bir kısmı karbon yakıtlardan üretilmektedir. Üreticiler, karbon ayak izlerini düşürmek için enerji ihtiyacı düşük üretim yöntemlerine geçebilecekleri gibi, kendi fabrikalarında ya da başka alanlarda güneş enerjisi üretip bunu kullanarak net karbon ayak izlerini azaltabilmektedirler.

Türkiye, Paris Anlaşması’na taraf olmamakla beraber “Niyet Edilen Ulusal Katkı Beyanı” nı sunmuştu. Buna göre Türkiye sera gazı emisyonlarını 2030’ta ulaşılabilecek referans değerin %21 altına kadar azaltmayı öngörmüştü. AB’nin Türkiye’nin ticaretinin büyük kısmını yaptığı bir alıcı olması nedeniyle Yeşil Mutabakat dolaylı da olsa Türkiye’yi büyük ölçüde etkilemektedir.

Yeşil Mutabakat’tan en çok etkilenecek sektörler; tarım, elektronik, ambalaj, plastik, tekstil ve inşaat olarak öne çıkmaktadır. Türkiye, 16 Temmuz 2021 tarihinde Yeşil Mutabakat Eylem Planı’nı Resmi Gazete’de yayınladı. 9 ana başlıkta 32 hedeften oluşan plandaki eylemlerin dokunduğu bazı konular şu şekilde özetlenebilir:

  • İhracatı yapılan ürünlerin üretiminde düşük karbon
  • Sanayide yeşil üretim
  • Tekstilde su tüketimi
  • Kirlilik önleme
  • Atık su arıtımı
  • Endokrin bozucu kimyasallar
  • Enerji verimli ısıtma ve soğutma
  • Yenilenebilir enerji
  • Organik tarım
  • Pestisitlerin azaltımı
  • Tarladan sofraya
  • Yeşil limanlar
  • Demiryolları
  • Elektrikli araçlar ve şarj altyapıları
  • Arazi tahribatı, çölleşme


Yeşil mutabakatın hayatımızdaki etkilerini önümüzdeki 10 yıl içinde göreceğiz. Bu çalışmalar başta maliyetli gibi görünse de rekabetçilik ve dünyaya entegre kalabilmek için oldukça önemlidir. Bundan da öte insanlık ve dünyamız için önemli olan bu adımları hızlı bir şekilde atarak karbon ayak izimizi azaltmalıyız.