Yıllardır konuşuyoruz ulusça, “Sporda genç yaşlarda iyiyiz de, iş A takıma gelince bizim çocuklara bir haller oluyor.” Özellikle takım sporlarında, daha da özele inersek basketbolda, hep yaşadığımız bir durum değil mi?

Alt yapı şampiyonalarında fırtınalar estiren çocuklarımız, A takım seviyesine geldiğinde kayboluveriyor çoğunlukla. Bunun çeşitli nedenleri var elbette. Kişisel özellikler, bakış açısı, yetenek, menajerler, gençlere önem vermeyen kulüpler, koçlar, veliler, eğitim sistemi, para vs. vs. Liste o kadar uzun ki. Hepsini birden düzeltmek neredeyse imkansız.

Bugün ülkemizde sadece basketbolda on binlerce, yüzbinlerce çocuk, üstelik daha ilkokula başlarken bu sporla tanışıyor. Büyük çoğunluğu en azından üniversiteye kadar işin içinde kalıyor. Binlerce spor kulübü, antrenör, basketbol okulu var. Genç nüfus var. Çok basketbolcu yetiştiriyoruz. Ama ortaya çıkardığımız sıra dışı oyuncu sayısı elin parmakları kadar yok. Sadece ülke içinde değil, dünyada da söz sahibi olacak yıldız oyuncudan bahsediyorum. Çıta artık burada.

Çok iyi otomobil yaparsan, bütün dünyaya satarsın. Yoksa ithal edersin. Çok iyi sporcun varsa, fazla ise ihraç edersin, yoksa ithal edersin. Bu kadar basit. Elbette yabancı oyuncu sayısı da gençlerin önünde bir engel. Bu sayıyı düşürerek belli kazanımlar elde edilebilir. Ancak her şeyi de getirip buna bağlayıp üretimdeki ve kafalardaki değişimi ıskalarsak sonuç çok farklı olmaz.

Bir yandan oyuncu yetiştirmekten bahsedip diğer yandan tohumların filizlendiği alt yapıda çalışan antrenör niteliğini, niceliğini düşük tutarsan yine duvara toslarsın. Antrenör elbette iyi olacak, hatta mümkünse deneyimli olacak. Elbette makul paralar kazanacak ki, işini doğru ve rahat yapsın. Bizim bir an önce oyuncu değil, üst düzey oyuncu yetiştirmeyi sağlayacak koşulları hayata geçirmemiz lazım. Dedik ya alt yapıda yetiştiriyoruz, A takımda tıkanıyoruz. Çoğu genç o seviyeye eksiklerle geliyor çünkü. En kralı bile yetersiz, eksik kalıyor bazen.

Evet oyuncu, oynayarak yetişir. Ama öğrenerek ve eğitilerek de eksiklerini giderir. Bu yüzden bireysel gelişim. Bireysel antrenörlük kavramı üzerinde daha çok durmalı. Son dönemlerde bu işi yapanlar da pıtrak gibi çoğaldı. Tıpkı basketbol okullarında yaşandığı gibi bir karışıklık var.

TBF Eğitim Kurulu ilk kez bu alanda da bir düzenlemeye gitti ve Bireysel Gelişim Antrenörlüğü Sertifika Programı için düğmeye bastı. 23 Temmuz’da İstanbul’da ilk kez başlayacak programa en az B lisansı (4. Kademe) veya en az 50 kez A milli olanlar girebilecek. Önemli bir adım. Tabi her şeyi uygulamalar gösterecek. Ama şu gerçek ki, dünyada söz sahibi olacaksak üst düzey, kaliteli ürün çıkarmak zorundayız. Sadece yetiştirmek, öğretmek yetmiyor artık. Geliştirmek, mükemmel hale getirmek şart. Basketbol da bundan muaf