6 Şubat günü Kahramanmaraş merkezli önce 7,7 büyüklüğünde ardından 7,6 büyüklüğünde meydana gelen iki deprem 11 şehirde büyük yıkıma neden oldu. 46 binden fazla insanın hayatını kaybettiği bu depremler ülke tarihinin en yıkıcı deprem silsilesi olarak kayıtlara geçti.

Yıkımın bu kadar büyük olması hasarın nedenini de birçok disiplin ile ilişkilendiriyor. Bölgede araştırma yapan çok sayıda uzman, gözlemlerini raporlarla açıklıyor.

AFAD depremin ilk gününden beri bölgede yaptıkları incelemeleri, yüzeye yansıyan fay kırıklıklarını, ötelenmeleri ve binalardaki yapısal sorunları maddeler halinde bir rapor şeklinde hazırladı. Afetin gözle görülen felaketinin ardında insan hatasının da ne kadar büyük bir payı olduğunu gözler önüne serdi.

AFETİN OTOPSİSİ AFAD RAPORUNDA

19’uncu yüzyılda orta ölçekli depremlerin görüldüğü Doğu Anadolu Fay Sistemi 20’nci yüzyılı daha sakin geçirdi. Öyle ki en büyük deprem 6,8’den büyük olmadı. 2000’li yıllara gelindiğindeyse fay hattında Bingöl, Malatya ve Elazığ merkezlerinde hasar yapıcı depremler görülmeye başladı. Buralarda görülen depremler, Kahramanmaraş merkezli depremlere kadar en hasar verici depremler olarak kayıtlara geçti.

Rapora göre, 04.17'de meydana gelen ilk deprem Ölü Deniz Fay Zonu’nun en kuzey ucunda yer alan Narlı parçası üzerinde meydana geldi. 16 km’lik bir hat üzerinde yüzey kırığı ve 3 metreden 4 metreye kadar yer değiştirmeler gözlemleniyor. Yüzey kırığı Erkenek, Gölbaşı ve Amanos parçalarında oluyor.

İkinci olarak meydana gelen 7,6 büyüklüğündeki Elbistan Depremi ise Çardak Fayı ile Doğanşehir Fay Zonu üzerinde yüzey kırık oluşturuyor. 30 km uzunluğundaki fay kırığında yer yer 5,5 metreden 6,5 metreye kadar yanal ötelenmeler ölçüldü.

İşte bu büyük depremlerin ardından meydana gelen yüzey hareketleri 230 binden fazla binada yıkık, acil yıkılacak ve ağır hasarlı durum oluşturdu. Raporda bu binalardaki yapısal sorunlar da yer aldı.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) İnşaat Mühendisliği Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kemal Önder Çetin, binaların yapısal hasarlarını değerlendirdi.

"YANLIŞ YERLERE YAPI YAPMAK SORUNUN BİRİNCİ BASAMAĞI"

Çetin, deprem sebepli hasarların çok fazla sayıda disiplini ilgilendiren sonuçları olduğunu belirtiyor ve detaylı çalışmaların önemine vurgu yapıyor.

“Saha incelendiğinde hataların bazıları yer seçimiyle başlıyor. Yanlış yerlere yapılaşma yapmak sorunun birinci basamağı. Yanlış yerden kastımın bir tanesi fayların üzerine yapı yapmak. Örneğin son depremde 3 metre, yer yer 6,5-7 metrelere varan yatay atımlar ölçtük, hareketler ölçtük. Böyle bir hareketin üzerinde bir köprü veya bir bina yerleştirirseniz veya bir baraj, sanayi tesisi önlem almadan yerleştirirseniz bu yapıların hasar görmesi kaçınılmaz.”

"FAYLARA YAKLAŞTIKÇA YAPILAR GÜÇLÜ SARSILIR"

Sahada fay hatları üzerinde yapılan binalar da gözlemlendi. Bu tarz yapıların yanlış yerlerde yapıldığı belirtildi. Çetin de fayın üzerinde ya da yakınında yapılan binaların çok dirençli olamayacağını söylüyor.

“Sadece fayların üzerine yapılaşma değil faya yakın yerler de çok yüksek sarsıntılara maruz kaldı. Yapılar genellikle yatay yönündeki sarsıntılara çok fazla dirençli değiller. Düşeyde yük taşımada daha başarılılar. Dolayısıyla faylara yaklaştıkça yapılar da çok güçlü bir şekilde sarsılarak kapasitelerini aşan mertebelere geldiğinde yıkılarak hasar gördü.”

“ZEMİN SIVILAŞMASI SARSINTIYI ŞİDDETLENDİRİR”

Depremlerin verdiği hasar özellikle zemin sıvılaşması olan bölgelerde yoğun oldu. Prof. Dr. Çetin, bu tür zeminlerin depremin sarsıntısını daha da artırdığını belirtiyor.

“Bunların üzerine yapılaşma yaptığınız zaman zeminler deprem sarsıntısının şiddetini büyütebiliyor. Süresini de uzatabiliyor. Bu tür zemin koşullarında yapılan yapılarda da veya daha mukabil zeminler üzerine yapılan yapılara kıyasla daha yüksek hasarlarla karşılaştık. Bunlardan özel bir durum da zemin sıvılaşması. Özellikle kumlu malzemeler, suya doygun kumlar deprem sarsıntısıyla beraber sıvılaşarak sıvı kıvama veya yarı sıvı kıvama vararak üzerindeki yapıları taşıyamaz hale geliyorlar. Bu yapılar zeminin içine gömülebiliyorlar. Yan yatıp devrilebiliyorlar veya ötelenmeye dayanamazlarsa çöküyor.”

"BİRÇOK BİNADA TASARIM FELSEFESİ YOK"

Çetin, kötü zemin koşullarında zemini iyileştirici önlem alındığında güçlendirilebileceğine de dikkati çekiyor. Sahada en çok karşılaşılan sorunlardan biri de tasarım hataları. Çetin, bu tür yapılarda görülen hataların inşaat uygulamalarındaki eksiklikler olduğunu belirtiyor.

“Sağlam bina için doğru tasarım uygulamamız gerekiyor. Buradaki problemlerimiz birkaç aşamalı. Bunlardan bir tanesi hasar gören yapılarımızın bir kısmı hiç mühendislik hizmeti almamış. Dolayısıyla bu yapılar bir mühendis tarafından tasarlanmamış. Onların tasarımında böyle bir depreme maruz kalmak ve buna direnmek gibi bir tasarım felsefesi yok. Bazıları bu kategoride. Bazıları mühendislik hizmeti almışlar. Fakat yeterli mühendislik hizmeti almamışlar ve doğru tasarlanmamışlar. Dolayısıyla bu yapılarımız da hasar gördüler.

Diğer bir kategoride mühendislik hizmeti almış doğru mühendislik hizmeti almış yapılar. Fakat burada dördüncü bir faktör giriyor. Bu mühendislik hizmetlerinde tasarımla uyumlu bir imalat yapılmamış. Yani kağıt üzerinde hesabı kitabı doğru yapılmış bina doğru tasarlanmış. Fakat inşa aşamasına gelindiğinde o tasarlandığı şekliyle uyumlu bir yapı yapılmamış. Burada inşaat uygulamaları ve eksiklikler ortaya çıkıyor.”

 “BETON MALZEMELERİNDE EKSİKLİKLER VAR”

AFAD raporunda da belirtildiği gibi beton uygulamalarında da sorunlar var. Çetin, inşaat malzemelerinin doğru kullanılmamasının problemleri artırdığına işaret ediyor.

“Beton malzemesinin, inşaat malzemesinin doğru kullanılmaması uygun mukavemetle sahada yerleştirilmemesi gibi eksiklikler var. Bazen de tasarımla uyumsuz detayların sahada uygulanması olmuş. Bu gibi problemler üst üste geldiği zaman yapılarda daha çok hasar görebiliyoruz. Bu depremde maalesef bunların hemen hemen hepsi sahada karşımıza çıktı.”

 “YUMUŞAK KAT, DEVE KUŞU GİBİDİR”

Çetin, sahada hasar gören binalarda yumuşak kat örnekleri olduğunu da söylüyor. Bu katların direncinin düşük olduğuna dikkati çekiyor.

“Yumuşak kat, özellikle giriş katlarda diğer katlardan daha yüksek ve diğer katlardan yatay direnci düşük olur. Bunların genellikle altında iş merkezlerinin olduğu, alışveriş merkezlerinin olduğu, restoranların olduğu görülür. Fakat sadece böyle olması da gerekmez. Giriş katının kendisi diğer katlardan daha yüksek ve yatay direnci diğer katlara kıyasla daha düşükse bunlara yumuşak kat diyoruz. Deve kuşu ya da leyleklerin gövdesi gibi düşünülebilir.”

“İŞİ BİLEN, EĞİTİMLİ KİŞİLER YAPIYI GÜVENLİ KILAR”

AFAD raporuna göre, işinde uzman olmayan usta, kalfa ve işçiler yapıların sağlam olmamasındaki bir diğer önemli faktör. Çetin de binaların güvenli olabilmesi için bu kişilerin eğitimini almış kişilerden olmasının önemini örnek vererek açıklıyor.

“Mesleki olarak yaptığı işi doğru yaptığına inandığımız kişiler var. Orada yemek yiyoruz. Saçımızı orada kestiriyoruz. Bunun aynısı inşaat mühendisliği için de geçerli. Tasarımda birlikte çalışacağınız mühendisin, işçilerimizin, ustalarımızın yaptığı işi bilen hem eğitimini almış, hem ustalığını almış kişilerden oluşması gerekiyor. Bu kişilerin yaptığı, tasarladığı yapılar inşa ettiği yapılar doğal olarak daha güvenli olacaktır.” 

Kaynak: TRT Haber

Editör: Bilge Güler