CHP ve yancılarının en çok istismar ettiği değerlerin başında demokrasi, hukuk, insan hakları gibi kurumlar gelir. Lafa geldi mi mangalda kül bırakmaz, dünyanın en büyük demokratı kesilir, hukuktan, insan haklarından dem vururlar. Ancak sıra bu değerlerin gereğini yapmaya geldi mi, ya ortadan kaybolurlar, ya duruma göre vaziyet alırlar çoğunlukla da tam tersi tarafa geçerler. Söylediklerini, savunduklarını unutur, cuntacılara sahip çıkar, darbelere, darbe girişimlerine bizzat destek verir, hatta içinde yer alırlar. Bunların demokrasiden anladıkları da, hukuktan bekledikleri de, insan haklarına inançları da kendi güdük zihniyetleri, küçük menfaatleri ve karanlık hesapları ile sınırlıdır. Eğer kendilerine hizmet ediyor, öne çıkarıyor ve menfaat sağlıyorsa bu değerler bir anlam ifade eder, aksi hâlde darbe de, dipçik de, zulüm de meşrudur.

CHP, SİYASETİN AYRIK OTU

CHP’nin yakın tarihinin ortaya koyduğu değişmez gerçek ne yazık ki, budur. Sayın Bahçeli’nin belirttiği gibi, darbeler tarihi bir bakıma CHP tarihidir. Darbelerle yüzleşmek, CHP’yle yüzleşmektir. Statükocularla, vesayetçi mihraklarla hesaplaşmak, CHP’yle hesaplaşmak demektir. Sicili bu olan bir partinin bugünkü yansıması da elbette farklı olmuyor. Daha da vahim olanı bu kadarla da kalmıyorlar.  Cumhur İttifakı’nda bir gedik açabilmek için feda edemeyecekleri hiçbir şey yok. Teröristlerle iş tutacak kadar kendilerini kaybetmiş durumdalar. Sayın Bahçeli, “CHP yönetimi, demokrasi için ağır bir tehdittir. CHP yönetimi, Türkiye siyasetinin ayrık otu, çıbanbaşıdır. CHP yönetimi, darbeci genetiğini, cuntacı özelliklerini saklamakta beis görmeyen faziletsiz, faşist ve fuzuli bir zihniyetten başkası değildir” derken tam da bu duruma işaret ediyor.

YANCILARA DA SİRAYET ETTİ

CHP’nin bu hazin durumu yancılarına da aynıyla sirayet etmiştir. Düşünün ki, HDP gibi PKK terörünün ta kendisi olan bir parti, bütün ihanetlerini demokrasi ile izah etmeye kalkışmaktadır. Kravatlı terörist Selahattin Demirtaş, İP başta olmak üzere teslim aldığı zilletin diğer unsurlarına ayar verirken, üçüncü bir ittifaktan söz etmekte ve adına da “demokrasi ittifakı” demektedir. Bir insanlık değeri ancak bu kadar istismar edilebilir, bu kadar kirletilebilir, bu kadar saptırılabilir, bu kadar ayaklar altına alınabilir. Zilletin mini ortağı İP’in durumu da diğerlerinden farklı değildir. Demokrasiyi yalanlarının, iftiralarının, istismarlarının, savrulmalarının, teslimiyetlerinin kılıfı yapmaya çalışıyorlar ama sığmıyor.

BU MİLLETİ NE ZANNEDİYORSUNUZ?

Bu zavallı anlayışlarını bir de Türk milletine kabul ettirmeye çalışıyor ve destek istiyorlar. Bu nasıl bir cüret, nasıl bir akıl, nasıl bir siyasettir anlamak mümkün değil? Bu milleti ne zannediyorsunuz? Kılıçdaroğlu, tam da varlık sebebine ve partisinin siciline uygun olarak bal gibi darbe çağrısı olan bildiriye sahip çıkarken, “Emeklilerin darbe yaptığı nerede görülmüş?” diyor. İP’in başı da zevzekliğin yeni bir versiyonu ile “Milletimiz geçim derdinde kıvranırken, bunlar hâlâ darbe mi değil diye konuşuyorlar” demiş.

CUNTANIN EMEKLİSİ Mİ OLUR?

Bunlar bu hâlleriyle bir de Cumhur İttifakı’na alternatif olduklarını ve ülke yönetmeye aday olduklarını iddia ediyorlar, öyle mi? Vah ki, vah. Bu Kılıçdaroğlu, hangi ülkede yaşıyor acaba? Hiç mi daha önceki darbeleri, darbecileri duymadı. Bir anlatan da mı olmadı? 1960’da Cumhurbaşkanı yapılan Cemal Gürsel emekli değil miydi? 1980 darbesi sonrasında, emekli bir amiral olan Bülent Ulusu, Başbakan yapılmadı mı? Cuntanın emeklisi mi olur? Kimi korumaya çalışıyor, kime ne anlatıyorsunuz? İP’in başının söylediği kıvranma olayında bir doğruluk payı var! Gerçekten de birileri FETÖ’nün girdabında ne yapacağını şaşırmış vaziyette kıvranıp duruyor. Kendisine sadece şu soruyu bir defa daha soralım: “Soğan, patates, patlıcan kadar; milli iradenin onuru, hayat ve varlık hakları yok mudur?”

YİNE BİR İŞE YARAMADI

Bu çarpık zihniyetin neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Bunların milli irade diye ne bir derdi, demokrasi diye ne bir beklentileri var. Karanlıktan, kaostan, krizden, felaketten, salgından, terörden, ihanetten iktidar bekleyen bu zavallı güruh, her olumsuzluktan, her olağanüstü gelişmeden büyük heyecan duyuyor. “Acaba, bu sefer olacak mı?” diye sevinçle ayağa kalkıp ümitleniyor ama sonuç hep sukutuhayale uğramak oluyor. Bu bildiride de yine aynı şeyi yaşadık. Heyecanlandılar, ümitlendiler, sahiplendiler ama bu durum gerçek yüzlerinin bir defa daha anlaşılmasından, gerçek niyetlerinin ifşa olmasından başka bir işe yaramadı. Bizim gördüğümüzü elbette Türk milleti de görüyor, yeri ve zamanı gelince de gereğini yapacaktır.