Başlığı okurken tarım yazarı siyaset mi yazıyor yoksa siyaset mi yapıyor diye kendinize sormanız kadar normal bir şey olamaz!  Sevgili okurlarım; “Tarım siyasetsiz yapılabilir!” Fakat “Siyaset tarımsız yapılamaz!” Çünkü “Ne kadar bilirsek bilelim, ne kadar doğru planlar yaparsak yapalım, ne kadar faydalı önerilerde bulunursak bulunalım arkasına güçlü bir siyasi irade koy(a)madıkça başarılı olmak mümkün değildir!” Dolayısıyla bir tarım yazarının siyaset de yazması kadar olağan bir durum olamaz!

Mevcut hükümetin “Türkiye Yüzyılı” çalışmalarına karşılık ana muhalefetin “İkinci Yüzyıla Çağrı” başlığı altında vizyon toplantısı yapması muhalefetten beklenilen güzel bir hareketti. Fakat bu vizyon toplantısı birçok kişide hayal kırıklığı yarattı. Dolayısıyla birçok tartışmayı da beraberinde getirdi.

Sayın Kılıçdaroğlu'nun halkı kalıcı zenginliğe ulaştıracak, milletimize vadettiği “bol -ceğiz’li ve bol -cağız’lı” vizyon toplantısı İstanbul Lütfi Kırdar Kongre Merkezi’nde gerçekleşti.

Sevgili Kılıçdaroğlu, endüstriyel dönüşümü gerçekleştirme, ülkemizin uluslararası rekabet gücünü artırma, tüm ülkeyi kapsayacak bir üretim, ticaret ve finans ağı oluşturma, İstanbul olmak üzere, metropollere yığılan nüfus içi boşaltılan Anadolu’da istihdam imkânı bulması, Marmara ve Ege Bölgesi’nden tersine göçün teşvik edilmesi gibi konu başlıklarından bahsetti Yine Sevgili Kılıçdaroğlu, iş gücü dönüşümünden, eğitimde fırsat eşitliğine ve üniversitelerimizin bilgi üretmesine yüksek yetenek inşasına ve köklü değişimi gerçekleştirecek nitelikli iş gücüne ihtiyacımızın olduğunu ve enerjide bağımsızlığımızı sağlamaktan bahsetti. Bunlarında birçoğunu hali hazırda mevcut hükümet zaten yapmaktadır. Ayrıca Metropollere yığılan nüfus kırsala tekrar nasıl geri dönüş yapacak? Hangi yöntemle yapılacaktır? Sorularının cevabı yok (!)

Sevgili Kılıçdaroğlu, gıda bolluğu ve bereketi olacak dedi. Ama nasıl olacak? Cevabı yok (!) Türkiye tarım ve hayvancılıkta ülkeyi bölgenin en güçlü ülkesi haline getireceğiz. İhracat devi olacağız açıklamasında bulundu. Ama nasıl olacak bu iş? Cevabı yok(!) Ekilmedik toprak kalmayacak. Süt üreten de et üreten de kazanacak. Peki, nasıl kazanacak? Cevabı yok(!) Hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek (!) Sevgili Kılıçdaroğlu, hangi çocuk yatağa aç girmiş, kaçıncı yüzyılda yaşıyoruz? Sevgili Kılıçdaroğlu, “komşusu açken tok yatan bizden değildir.” Diye bir hadis-i şerif vardır.

Kişi başına düşen milli gelirimizi 20 bin doların üzerine çıkaracağız dediler. 9 bin dolardan alıp 20 bin dolar, nasıl olacak bu iş? Sevgili Kılıçdaroğlu, milli geliri artıracağız diyor ama eşit dağıtacağız sorusunun cevabı yok! Emeğin değeri artacak, temiz yönetim ve güçlü sosyal devletle hem gelir hem de fırsat eşitliği sağlanacak. Demokrasiyi inşa edeceğiz. Siyasette, siyaset üstü liyakatli kadrolar bir arada çalışacak deniliyor. Sevgili Kılıçdaroğlu; Mevcut 30 Büyükşehir Belediyesinin 11’ini CHP kadroları yönetiyor; Acaba bu belediyeleriniz de temiz yönetim, fırsat eşitliği, siyaset üstü liyakatli kadrolar çalıştırılıyor mu?  Diğer yönetimlerden farkınızı ortaya koydunuz mu? (Biz göremedikte…) Üzerine basa basa söylediğiniz; temiz yönetim, fırsat eşitliği, siyaset üstü liyakatli kadroların çalıştırılması ile ilgili bir başarı hikâyeniz var mı?

Ana muhalefet partisi; ülkeyi yönetme yolculuğunda “iki ileri, bir geri” ilerlerken, “hiçbir yerdeyim” noktasını geçtiği andan itibaren; kendilerine yabancı, ülke yönetimine de yabancı oluyorlar. “Hiçbir yerde” hissediyorlar ama “her yerde” olmak istiyorlar, olamıyorlar.

İSTİKRAR MUCİZEDİR!

İstikrar kelimesi Arapça kökenlidir. Türk Dil Kurumu'na (TDK) göre istikrar kelimesi: Aynı kararda, biçimde sürme, kararlılık, stabilizasyon, kararlı olma, olduğu yerde durma gibi anlamları taşıyor.

İbadette de istikrar çok önemlidir. Dolayısıyla ibadetin çokluğundan çok, onun sürekli yapılabilmesi önemlidir. Düzenli ve intizamlı yapılan ibadetten daha çok feyiz ve daha çok haz alırız. Biz buna “İstikrar” diyoruz. Maşallah, ana muhalefette ülke yönetiminde söz sahibi olamamaktan yana son derece istikrarlı gidiyor(!) Recep Tayyip Erdoğan’a karşı düzenli ve intizamlı bir şekilde 10 defa seçim kaybeden Sayın Kılıçdaroğlu Cumhuriyet Halk Partili kardeşlerimize daha çok feyiz ve daha çok haz veriyor olmalı ki; hala partinin başında görevine devam ediyor(!)

Sevgili Kılıçdaroğlu: “İyi bir insan olabilir. Hatta iyi bir eş, baba, dede de olabilir ama ne yazık ki Cumhuriyet Halk Partisi’nde iyi bir forvet değil!” Devamlı top çeviriyor, sıkışınca da topu taca atıyor. “CHP’li üye ve taraftarlarının en övündükleri şey, partilerini Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olmasıdır.” Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu bir partide “Keşke gol atamayan forvet uzun süre oyunda ısrarla tutulmasaydı.”

BENİ AMERİKALI EKONOMİSTLERE EMANET EDİNİZ!

Amerikalı ekonomist Jeremy Rifkin, Kılıçdaroğlu'nun başdanışmanı olarak ekonomi kadrosunda yer aldı. Kendi arkadaşlarını, partiye gönül vermiş akademisyen, bilim insanları ve milletini yetersiz gören, umudunu yabancılarda arayan zihniyetten öncelikle Cumhuriyet Halk Partisine sonra ülkemize ve milletimize hayır gelmez!

Jeremy Rifkin, 2000 yılından bu yana Avrupa Birliği liderliğine danışmanlık yapıyor. Avrupa Komisyonu’nun eski üç başkanına danışmanlık yaptı ve başkanlık dönemindeki mevcut Avrupa Komisyonu'na danışmanlık yapıyor. Ursula von der Leyen'in yanı sıra Avrupa Parlamentosu'nun şu anki başkanı David Sassoli ve ayrıca son yirmi yılda, Almanya’dan Angela Merkel de dâhil olmak üzere çok sayıda AB devlet başkanına akıllı, yeşil bir Üçüncü Sanayi Devrimi ekonomisinin başlatılması konusunda da danışmanlık yaptı. Sayın Rifkin, başarılı bir kişi olabilir ama Amerika Hizmet Gönüllüleri (VISTA) içinde de olan bir kişidir. Öncelikle kime ve kimlere hizmet edeceği bellidir.

Sevgili Kılıçdaroğlu: “İnsanların milliyetçi duyguları, devletlerine bağlılıkları ve vatan sevgileri, bu tip dış operasyonlara karşı daha duyarlıdır.”

Ayrıca “Beni Türk hekimlerine emanet ediniz.” diyen Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün anlayışından, “Beni Amerikalı ekonomistlere emanet ediniz.” anlayışına nasıl gelindi. Cumhuriyet Halk Partili kardeşlerim öncelikli bu konuyu irdelemeliler diye düşünüyorum.

Bu başdanışman seçimi yanlışından en kısa zamanda dönülmelidir. Cumhuriyet Halk Partisinin içinde ve dışında partiye gönül vermiş ekonomiden enerjiye; tarımdan savunmaya her konuda uzman kıymetli büyüklerimiz, bilim insanları mevcuttur. Ana muhalefet partisine yakışan öncelikle “milli ve yerli beyinlere” öncelik vermek olmalıdır.  Atatürk’ün Gençliğe Hitabesinde belirttiği gibi: “Ey Türk istikbalinin evladı! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!”

İNSANI YÖNETMENİN ANAHTARI GIDADAN GEÇER!

İnsanoğlu gıdasız yaşamayı öğrenmediği, metabolizmasını gıda dışında bir şeyle çalıştırmayı başaramadığı müddetçe gıda; insanoğlu için ebedi olarak stratejik öneme sahip olmaya devam edecektir.

Gerçek bir tarım politikası bütün seçimleri kazandırır! Dolaysıyla ülkemizde seçimleri kazanmanın tek yolu ülkemize özgü uygulanabilir gerçek bir tarım politikası oluşturmak ve uygulamaktan geçer!

Gıdası olmayan her millet her türlü operasyonu yemeye mahkûmdur! Kitleler gıda üzerinden her türlü yönlendirebilir rejim, hatta lider bile değiştirebilirler. Ana ve yavru muhalefet partileri bunu bir türlü idrak edemiyorlar. Tarımı, sağlıktan ve eğitimden sonraki sırada görüyorlar. Oysaki sağlık, eğitim vb. sektörlerin bütçelerini azaltmanın yolu tarım bütçesini arttırmaktan geçer. Tarım, sağlık, eğitim ve savunma bunlar dörtlü saç ayağıdır. Bunlardan biri eksik ya da kısa olursa masa sallanır. Bunları eşit görmeli ve aynı derecede ehemmiyet gösterilmelidir.

Tarım politikasının temel hedefleri, vatandaşlarının yarın endişesi taşımadan, sürdürebilir tarım ve mümkün olduğu kadar gelirine oranla daha düşük oranda gıdaya harcama yapmasını sağlamaktır. İkincil faydalar ise sürdürebilir çevre, istihdam ve ihracattır.

Sağlıklı, eğitimli ve adaletli toplumlar için öncelik kendi vatandaşlarını hakkıyla doyuracak bir yapı oluşturmak, ardından da siyasete ve devlete gitmek esas olmalıdır. Aksi durumda kaynakları tüketilen, üretimi olmayan, bağımlı bir toplumda siyaset, devlet, ahlak ve hukuk olması beklenemez.

Son söz: Rahmetli Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in “Meseleleri mesele etmezseniz, mesele olmaktan çıkar” sözü, değişik ses tonlarıyla okunduğunda farklı anlamlara gelebilir. Süleyman Demirel’in dediği gibi mesele olduğuna dair bir kaygınız yok ise, o zaman bunu konuşmanın da bir gereği kalmaz. Ana ve yavru muhalefet partileri: “Meseleleri mesele etmezseniz” halk (seçmen), “Erdoğan kalksın biz oturalım” anlayışına hayatta oy vermez!