İki çocuk babası İsmail Aydemir, birçok İstanbullunun henüz yataklarında uyumayı sürdürdüğü sabah saatlerinde evinden çıkıp Galata Köprüsündeki Gazze mitingine katıldı.

Bir gece öncesini yılbaşı etkinlikleriyle geçirdikten sonra ertesi gününü eğlence yorgunluğuna ayıran birçok insanın aksine, tarihin gördüğü en büyük toplu işkencelerden birisinden geçen Gazze halkına bir ses, bir nefes olmak istedi.

Boynunda Filistin-Türkiye dayanışmasını gösteren bir atkı, elinde 80 TL’ye satın aldığı tevhit sancağıyla evine dönerken, tevhit sancağını “muhtemelen” Suudi Arabistan bayrağı zannederek kendisini “Arap sevicilikle” suçlayan Ege Akersoy isimli gencin yumruğuna maruz kaldı.

Yumruğun sahibi Ege Akersoy isimli genç, olay yerinden çekilen görüntülerde İsmail Aydemir’in yüzüne indirdiği darbenin açıklamasını “Biz Türk’üz” şeklinde yapıyordu.

Demek ki kendisi milliyetçi refleksleri yüksek birisiydi.

İsmail Aydemir isimli vatandaşın da  “Ben de Türk’üm, Müslümanım” savunusuyla kendisine vuran gence “aynı safta” olduklarını hatırlatma istediği görülüyordu.

O halde soru şu olmalıydı: Milli-manevi coşkusu yüksek bu iki insan neden dövüşüyorlardı?

Vatanını seven insanları kim/kimler birbirine düşürüyordu?

Bunu olay sonrası gelişmelere bakarak anlayabilmek mümkün.

Muhalefet partileri/temsilcileri olayın önüne arkasına bakmadan yumruğu atan genci neredeyse milli kahraman ilan ettiler.

Saldırıya uğrayan kişinin hilafet bayrağı açtığını, üstüne hilafet çağrısı yaptığını, bunun hesabının sorulması gerektiğini ima eden açıklamalarla atılan yumruğu göklere çıkardılar.

Oysa İsmail Aydemir’in elinde bayrak hilafet bayrağı da değildi.

Hilafet çağrısı da yapmamıştı.

Gerçekten hilafet bayrağı açılacak olsa, kırmızı zemin üzerinde ay ve yıldızdan müteşekkil olan hilafet bayrağını Osmanlı’dan kalma bir bayrak sanmaları da pek muhtemeldi.

Asıl düşündürücü olan, Atatürk’ün resimlerini çöpe atan, Nuşirevan Elçi isimli başdanışmanı röportaj verirken partideki Türk bayrağını kaldıran CHP isimli partinin Genel Başkanı Özgür Özel’in yumruk atan genci sahiplenerek ailesine destek telefonu açmasıydı.

Asıl düşündürücü olan, Siirt’te yüzüne karşı “Burası Kürdistan” diyen bölücüye “Sen burayı istediğin gibi tanımlayabilirsin” inceliğiyle hoşgörü dağıtan Meral Akşener’in sözcüsünün “bayrak” üzerinde vatan-millet edebiyatına kalkışmasıydı.

Asıl düşündürücü olan, CHP-HDP ilişkisine onay mührünü vuran muhalif camianın kanaat önderi pozisyonundaki birçok gazeteci ve fenomeninin sözde milliyetçi saiklerle “eline koluna sağlık” şeklinde destek mesajları atmasıydı.

Olayın akabinde Halk TV yumruklu eylemin gerekçeli kararını İsmail Aydemir’in Şeyh Sait’i öven, 10 Kasım’ı “akıl tutulması” diye eleştiren sosyal medya paylaşımlarıyla açıkladı.

Herhalde amaç “yumruğun az bile geldiğini” kamuoyuna göstermekti.

Şeyh Sait övgüsü yapan, 10 Kasım’ı akıl tutulması olarak gören İsmail Aydemir’le yumruğu yiyen İsmail Aydemir’in farklı kişiler olması dışında bir problem yoktu.

Paylaşımlarım gerçek sahibi olan şahıs “Herkese cevap veremiyorum. Tokat yiyen ben değilim” şeklinde açıklama yapınca Halk TV de “sorumlu gazetecilik” ilkeleri gereği haberini kaldırdı.

Sorumlu gazetecilik.

Sorumlu siyasetçilik.

Sorumlu bir insan olmak.

Bugünlerde en çok ihtiyaç duyduğumuz kavramlardan bazıları.

Temizlik görevlisi olarak çalışan iki çocuk babası gariban bir adamın sokağın orta yerinde yumruklu bir saldırıya uğraması herkesi üzmesi ve düşündürmesi gerekirken bunları yaşadık.

Yumruğu yiyen milliyetçi-vatansever adam kanlar içinde kalırken, yumruğu atan milliyetçi-vatansever genç cezaevine yollanırken, bu işten nemalanmayı başaranlar HDP/PKK’yla düşüp kalkanlar oldu.