Geçtiğimiz hafta Dışişleri Bakanı Sayın Çavuşoğlu ile Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias’ın görüşmesi haklı olarak çok konuşuldu. Zira Yunan Bakan, görüşme esnasında Dışişleri Bakanımız ile konuştuklarının dışında, hatta onunla çelişen ifadelerle basın açıklamasını adeta bir tiyatroya çevirdi. Yunan Bakan, haddini aşarak Türkiye’ye ve KKTC’ye yönelik asılsız suçlamalarda bulundu. Dışişleri Bakanımız, Dendias’a hak ettiği cevabı layık olduğu üslupta verdi.

Bir yandan “Türkiye ile sorunların çözümü için diyaloğa açığız” derken, diğer taraftan baş başa görüşmedeki tavrınızı bir kenara bırakıp kamera karşısında şov yapmaya kalmak nasıl izah edilebilir?

Belli oluyor ki Yunan Bakan’ın derdi diplomasi ve sorun çözmek değil, Yunan iç kamuoyuna mesaj vermek.

Dendias, Ankara’dan Atina’ya “kahraman” olarak döneceğini sanmış olabilir ancak bu yaptığı ile Yunanistan’ın iyiniyetli ve yapıcı olamayacağını, Türkiye’ye karşı büyük bir aşağılık kompleksi içinde olduklarını ve aslında Türkiye’nin kudreti karşısında çaresiz olduklarını ifşa etmiş oldu. Bu sebeple de kendisi ne bir kahraman olacak ne de bu ziyaretten en ufak bir kazanım elde edemeyecek.

Son yıllarda, Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler Yunanistan’ı Türkiye karşıtı bir cephe kurmak için harekete geçirmişti. Mesela, bu bölgede Türkiye’nin enerji kaynakları arıyor olması Yunanistan’ın en son isteyeceği şeydi. Bundan dolayı, “Karadeniz’de önemli bir keşif yapan Türkiye Akdeniz’de de benzer bir başarı gösterirse ne olur” sorusu Yunanistan’ın hop oturup hop kalkması için yeterli bir sebep. Üstelik Türkiye’nin Doğu Akdeniz ve Kıbrıs Türklüğü söz konusu olduğunda gerekirse ABD gibi güçlere karşı bile kararlılıkla millî menfaatlerini savunmakta olması, Yunanistan’ın Türkiye korkularını pekiştiriyor. Türkiye’nin Libya ile vardığı mutabakat ve son zamanlarda Mısır ile ilişkilerde yaşanan iyileşme de dikkate alındığında Yunanistan’ın kendini neden daha çaresiz hissettiği daha kolay anlaşılır.

Yunanistan’ın İsrail ile bir savunma anlaşma imzalaması da bu korkunun bir yansıması zaten. Atina, Türkiye karşıtı cephede safları sık tutmak için İsrail’e olan ihtiyacını bildiğinden İsrail’i yanına çekmek için çalışıyor. Anlaşma kapsamında Yunanistan, İsrail’den eğitim uçağı satın alacak ve askerleri İsrail tarafından eğitilecek. Atina, geçtiğimiz aylarda Fransa’yı yanına çekmek ve Türkiye karşısında Fransa’dan aldığı desteği kuvvetlendirmek için Fransa’dan da savaş uçakları alma taahhüdünde bulunmuştu. Yani Yunanistan, hava kuvvetlerini güçlendirmek bahanesiyle Fransa’ya yaptığı gibi şimdi de İsrail’e para ödemeyi kabul etti.

Yunanistan, her ne kadar adalardaki askerî hareketliliğini artırsa ve diğer ülkelerle yeni askerî anlaşmalara girse de Türkiye ile boy ölçüşecek durumda olmadığını elbette biliyor. Buna rağmen Türkiye karşıtı faaliyetlerine devam ediyor olması, Dendias’ın basın açıklamasından da anlaşılacağı üzere, Yunan hükümetinin iç kamuoyunda bir “güvenlik illüzyonu” yaratmaya çalıştığını gösteriyor. Atina, Yunan halkının güvende olduğu algısını yaratmak istiyor ve bunu yaparken de Türkiye’yi “saldırgan” bir ülke olarak itham ederek attığı adımları meşrulaştırmaya çalışıyor.

Türkiye’nin saldırgan olmadığını ve Yunanistan’a yönelik böyle bir derdi olmadığını bizler biliyoruz.

Ancak Yunan kamuoyu, hükümetinin bu tür girişimleri sebebiyle muhtemelen Türkiye’yi “her an saldırabilecek bir ülke” olarak nitelendiriyor. Dolayısıyla, Atina’nın Türkiye karşıtı söylemleri ya da Yunan cephesindeki ülkelerle geliştirilen ilişkileri gördükçe hayali bir tehditten kurtulmakta olduklarına inanmaya başlıyor. Yani Yunan Bakanın asıl derdi, Türkiye’ye karşı haklarını savunmaktan ziyade Yunan halkını teskin etmek. Kısacası, aslında ortada bir “Türkiye tehdidi” olmadığını göremeyen bir güruh ve onları bu yönde her fırsatta dolduruşa getiren sorumsuz bir iktidar var sınırın diğer tarafında.