YUNAN ORDULARI BAŞKOMUTANI TRİKUPİS’İN HİKÂYESİ (5)

Trikupis hem ikram edilenleri yiyor, hem acı acı tebessüm ediyordu. General Trikupis ve yanındakiler Göğen köyünde bulunan 5. Kafkas Tümeni Komutanı Kurmay Albay Halit Bey’in yanına getirildiler. Bu arada, 3 Eylül 1922’de saat 18.00’den 23.00’e kadar Kösur Deresi’ndeki Yunan birlikleri peyderpey esir edilmişlerdi.

ALİ Rıza Bey: -Teşekkür ederim general, ama şu anda tüm Batı Anadolu’da yıkılan, yakılan köylerin, kasabaların ve şehirlerin, boğazlanan binlerce masum insanların, yapılan zulümlerin, kirletilen ırz ve namusların sorumlusu kimdir? Diye sordu. Trikupis sendeledi, başını salladı ve kekeleyerek: -Bunu benim yaptığım sanılmasın! Ben birlikler üzerinde emir, komuta ve kontrolünü kaybetmiş bir komutanım! Söylediklerinizi başsız kalmış, perakende askerler yapıyorlar! Buna üzülüyorum. Ama elimden ne gelir? diye cevap verdi.

Saat 23.00’ten itibaren 9 ve 13. Alaylardan gelen birliklerle, esir subay ve askerler, kafileler halinde Kösur Deresi’nin içinde güneye doğru sevkedildiler. Hasta ve yaralılar sağlamlardan ayrıldı. Sağlam askerler muhafız birliklerinin nezaretinde doğruca Uşak’a gönderildi. Hasta ve yaralılar ise alelacele temin edilen atlar ve köylülerden temin edilen kağnılarla önce Göğen köyüne, burada ilk tedavileri yapıldıktan sonra aynı vasıtalarla Uşak’a gönderildiler. Başlarında Trikupis olduğu halde diğer general, albay ve küçük rütbeli subaylar Ali Rıza Bey’in nezaretinde atlara bindirilerek Kösur Deresi’nden Göğen köyüne doğru yola çıkarıldı. Yolda Zap köyünün kenarında General Trikupis:

-Birkaç günden beri ağzıma bir şey koymadım. Acaba yiyecek bir şey bulunur mu? Diyerek ekmek istedi. Anadolu’yu istilaya gelenler, Anadolu halkından ekmek dileniyordu. Kendisine peksimet ikram edildi. Ali Rıza Bey: -Generali birkaç günden beri biz de doğru dürüst bir şey yemedik! İaşe ikmalimizi Yunanlıların bırakıp kaçtığı depolardan yapıyoruz. Hatta size ikram ettiğimiz şu peksimet de sizindir. Onun için kendi malınız gibi yiyiniz! Peksimet için teşekküre lüzum yoktur. Ama şu karpuza teşekkür edebilirsiniz, diyerek Zap köylülerinin getirmiş olduğu, soyulmuş bir karpuzu da ikram etti.

Trikupis hem ikram edilenleri yiyor, hem acı acı tebessüm ediyordu. Saat 24.00 civarında General Trikupis ve yanındakiler Göğen köyünde bulunan 5. Kafkas Tümeni Komutanı Kurmay Albay Halit Bey’in yanına getirildiler. Bu arada, 3 Eylül 1922’de saat 18.00’den 23.00’e kadar Kösur Deresi’ndeki Yunan birlikleri peyderpey esir edilmişlerdi. Bunlardan:

a) Bir kısmını İstihkâm Yüzbaşı Celal Bey almıştır.
b) Bir kısmını 23. Tümen’in 69. Alay’ına mensup olan 1. Tabur Komutanı Yüzbaşı Nihat Bey (Ok) esir almıştır. Nihat Bey’in esir aldıkları: 2 General (isimlerini bilmiyoruz), 100 kadar subay, 600 kadar er, 82 baş hayvandır. Fakat bunların arasında General Trikupis yoktur. Fakat sonra Celal ve Nihat Beyler Trikupis’i biz esir ettik demişlerdir. Zaten Trikupis esir oluncaya kadar Trikupis’in kim olduğunu bilen bilse bile, orada olduğunu bilen yoktu.
c) Bir kısmını da 5. Kafkas Tümeni’ne bağlı Tugay Komutanı Kurmay Yarbay Ali Rıza Bey ile Emir Subayı Kemal Bey (Çakın) esir almıştır. Bunlar arasında şunlar vardır:

1. Yunan 1. Kolordu Komutanı iken, son hafta içinde Yunan Orduları Başkomutanı tayin edilen, fakat komutanlık tayin emri kendisinin değil, Mustafa Kemal Paşa’nın eline geçen General Trikupis,
2. Yunan 2. Kolordu Komutanı General Diyanis,
3. General Diyanis’in Kurmay Başkanı Albay Yuvanis,
4. İlk defa İzmir’e çıkan Yunan 13. Tümeni ve Komutanı Albay Miryanidis,
5. 391 çeşitli rütbede subay,
6. 4.385 er,
7. 5.000 silah,
8. 100 makineli tüfek,
9. 12 dağ topu,
10. 1.000 sandık top mermisi,
11. 10.000 sandık tüfek mermisi.

AHMET ÇAVUŞ ANLATIYOR

Yukarıda anlatıldığı gibi, Trikupis ve beraberindekilerin teslim şartlarını görüşmek üzere; Tugay Komutanı Ali Rıza Bey tarafından Tugay Emir Subayı Üsteğmen Kemal Bey, bir yedek subayla ve bir çavuş görevlendirilmiştir. Bunlar, aldıkları emre göre önce Zap köyünde mevziye girmiş olan 9. Alay Komutanı Hüsnü Bey ile görüşecekler, sonra Trikupis’in yanına gideceklerdi. Bu öncü ekibin içindeki Çavuş Ahmet daha sonra yaşadıklarını (biraz abartılı olarak) şöyle anlatmaktadır: “(…) Keşif için üç kişi dağa tırmanmaya başladık. Yanımda saatli, tetikli, fitilli olmak üzere 11 bomba vardı. Arkamızdan da kırk kişi yollayacaklardı. Alaca karanlıkta tepenin bir boyun noktasına vardığımız zaman, 5-10 subayın oturduklarını gördüm. Derhal bombalardan birisini yakalayarak, ‘davranmayın, teslim olun’ diye haykırdım. Hepsi ellerini kaldırdılar. Arkadaşlarım da yanıma gelmişlerdi. Ben önümüzde duran bir subayın atını yularından yakalayarak çektim. Sordular:

-Ne kadar kuvvetiniz var? Dediler.
-Üç ordu dedim. Tamamen kuşatma altındasınız. Ya teslim olacaksınız, ya sizi grup ateşine vereceğiz.
-Hangi kıtaya kumanda ediyorsun? Dediler.
-Alay kumandanıyım, dedim. Rütbemi sordular.
-Başçavus, dediğim zaman hepsi hayret içerisinde kalmışlardı. Hayretlerini gidermek için devam ettim:
-Bizde onbaşıdan fırka (tümen) kumandanı bile var dedim.

Onlara, torbalarımızdan peksimet çıkararak verdik. Onlar da bize, bol bol sigara ikram ettiler. Ceplerimizi doldurduk. Biz onları böylece esir aldıktan epey sonra Kaymakam Hüseyin Hüsnü Bey’le Tabur Komutanımız Fuat Bey geldiler. Hüseyin Hüsnü Bey, esir subayların içerisinden birisini, eliyle işaret ederek bana sordu:

-Bu subayın kim olduğunu biliyor musun?
-Ne bileyim dedim. Elin düşmanı… Babamın oğlu değil ya!.. Fuat Bey’in gözleri faltaşı gibi açılmıştı:
-Trikupis, Trikupis diye haykırdı. Yunan Başkomutanı…

Trikupis’i Uşak’a kadar getirdik. Orada bana bir İstiklâl Madalyası yazdılar. Trikupis’in elbiselerini de bana hediye ettiler. Geçen seneye kadar bu esvapları giyerdim. Şimdi bunlar azıcık eskidi. Sokağa pek gelmiyor. Evde saklıyorum.”

YARIN: TRİKUPİS’LE BİRLİKTE KİMLER ESİR ALINDI?