ABD’sinden Rusya’sına, AB ülkelerinden Arap dünyasına kadar, bu işte samimi olan, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan, yaşanan insani drama itiraz eden, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikelerde dürüstçe bir yaklaşım gösteren hiç kimse yoktur. Bu durum aynı zamanda Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı gerçeğini teyit etmektedir. Kendi işimizi kendimiz görmeliyiz.

       Her ne kadar kasıtlı biçimde gündem değiştirilmeye ve dikkatler başka yerlere çekilmeye çalışılsa da, Türkiye’nin ivedi meselesi İdlib’dir. FETÖ’nün siyasi ayağı tartışmalarını köpürterek bu hayati meseleyi görmezden gelmek, iyi niyetle izah edilemez. FETÖ’nün siyasi ayağını bu kadar çok tartışarak nereye varabiliriz? Sayın Devlet Bahçeli, sadece bugün değil, kalleş darbe girişiminin hemen sonrasında ne yapılması gerektiğini ilan etmiştir. 8 Kasım 2016 tarihli grup toplantısında söylediklerini, 8 Şubat tarihli yazımda hatırlatmıştım. Aynı şeyler bugün için de geçerlidir ve siyasi ayağın bulunması için Yurtta Sulh Konseyi’nin ortaya çıkarılması gerekmektedir ki, bu da yargının işidir. CHP ve yancıları hâlâ kime ne anlatıyor, kimden neyi gizliyor ve neye hizmet ediyorlar?

RUSYA İLE GİTMİYOR

         Türkiye, İdlib’de bir büyük sınav vermektedir. Kanlı Suriye rejimi bir taraftan masum sivillere ölüm yağdırırken, diğer yanda da Türk askerini hedef alma alçaklığını göstermiştir. Yeni bir saldırıya ne tahammülümüz var, ne de buna izin verebiliriz. Dolayısı ile milletçe asıl odaklanmamız gereken yer burasıdır. Rusya’nın güvenilmezliği, ikiyüzlülüğü defalarca test edilip görülmüştür. Bırakın güvenmeyi, bundan sonra oturup konuşmak bile zaman kaybıdır. Esad denilen katilin bu cüreti Rusya’dan aldığını görmeyen, bilmeyen mi var? Rusya ile yola devam edemeyiz ve Sayın Devlet Bahçeli’nin belirttiği gibi, Rusya ile ilişkileri tekrardan gözden geçirmenin zamanı gelmiştir. Suriye, resmen olmasa bile Rusya’nın fiili sömürge ülkesi haline gelmiştir. Esad’ın yuları Moskova’ya bağlanmıştır. Putin yönetiminin Esad üzerinden bölgedeki karanlık emellerini hayata geçirmeye çalışırken, Türkiye’yi angaje tutma gayretleri kabul edilemez. Rusya, Suriye’de ve bölgede kontrollü bir istikrarsızlıkla bu kanlı düzeni sürdürmekte ABD ile tam bir iş birliği halindedir. Zıtların kardeşliği üzerinden, petrol parselasyonu yapıyorlar. Astana, Soçi, Cenevre kâğıt üzerinde kalmıştır ve bundan sonra da değişen bir şey olmayacağı, bunların bir oyalama ve zaman kazanmadan ileri gitmeyeceği iyice anlaşılmıştır.

BAŞKA YOL KALMADI

         Her zaman söylediğimizi yine tekrar etmek zorundayız. Kendi işimizi kendimiz görmeliyiz. ABD’sinden Rusya’sına, AB ülkelerinden Arap dünyasına kadar, bu işte samimi olan, Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunan, yaşanan insani drama itiraz eden, Türkiye’nin karşı karşıya kaldığı tehdit ve tehlikelerde dürüstçe bir yaklaşım gösteren hiç kimse yoktur. Bu durum aynı zamanda Türk’ün Türk’ten başka dostu olmadığı gerçeğini de teyit etmektedir. Muhtaç olduğumuz kudreti damarlarımızdaki asil kandan alacak ve varlığımızın, güvenliğimizin, geleceğimizin gereği her neyse, bir an bile geri durmadan onu hayata geçireceğiz. Başka bir yol ve yöntem kalmamıştır.

CHP VE YANCILARI ARTIK ANLAMIŞTIR

         Hükümetin de aynı kararlılıkta olduğunu memnuniyetle görüyoruz. Sayın Cumhurbaşkanının beyanları ile birlikte sahada yapılanlar son derece doğrudur ve yerindedir. Esad canisine meydanın boş olmadığını, arkasındaki ağababalarının kaçınılmaz akıbetini değiştirmeyeceğini gösterme zamanı gelmiştir. Esad suçludur, o koltukta bir gün dahi kalması insanlığa zulümdür. Bu katil var oldukça ne bölgeye, ne Türkiye’ye, hatta ne de dünyaya huzur gelmesi mümkün değildir. Son kalleşliklerden sonra, umarız ve dileriz, bunu CHP ve yancıları da anlamışlardır. Esad isimli katille görüşmeyi, anlaşmayı düşünen, söyleyen, teklif eden her kim olursa olsun, bu vebale ortaktır.

ESAD GİTMEDEN ÇÖZÜM OLMAZ            

         Bu süreçte diplomasi yolunun açık olmasını anlayabiliyoruz. Ancak, arkası tahkim edilmemiş bir diplomasiden sonuç alınamayacağı da unutulmamalıdır. Türkiye bölgede olmak ve kendi varlığının ve menfaatlerinin gereğini her ne pahasına olursa olsun yapmak zorundadır. Bu sadece kendi güvenliğimiz için değil, bütün mazlumların, mağdurların, çaresizlerin, yetimlerin geleceği için de lazımdır. Dolayısı ile Türkiye’nin İdlib’deki gözlem noktalarına yeni bir saldırı olmaması için tedbir alması, buralardan gelebilecek her türlü tehdide hiç beklemeden anında müdahale etmesi, Esad canisinin kontrolündeki güçleri geri püskürtmesi en doğal hakkıdır. Suriye’de kalıcı bir çözüm ihtimali belirmesinin yolu, Esad denilen katilden tamamen kurtulmaktan geçmektedir. Sayın Devlet Bahçeli bu gerçeği hatırlattıktan sonra, “Türk milleti gerekirse, artık başka bir seçenek de görülmezse Şam’a girmeyi şimdiden planlamalı ve zalimleri yerle yeksan etmelidir” diyerek, bu konuda Türk milleti adına bir kararlılık ortaya koymuştur.

DAHA NE OLMALI?

         Türkiye bu kadar ağır bedeller öderken, uluslararası toplumun hâlâ sessiz kalması, hâlâ uzaktan seyretmesi anlaşılabilir bir şey değildir. Bu kanın, bu zulmün, bu işgalin kendilerine dokunmayacağını mı zannediyorlar? Türkiye kimsenin ileri karakolu değildir ve bu konuda da sabrımızın son kertesine geldik. İdlib’den hareket edenlerin ulaşacakları yerin Türkiye ile sınırlı kalmayacağını artık herkes görmeli, bilmeli ve ona göre hareket etmelidir. Esad’ın aslında kendi başlarının da belası olduğunu anlamaları için daha ne olması gerekiyor?