Teknoloji harikası araçlar ve makineler zaman içinde, mekanik düzende herhangi bir bozulma olmadığı hâlde, yine zamanla çalışamaz, iş göremez hâle gelebiliyor. Bu olumsuz hâle, uzmanlar “metal yorgunluğu” diyorlar.

Bu yorgunluk hâlinin yalnızca teknoloji harikası araçlarda olduğunu düşünmeyelim. İş göremezlikyorgunluk hâli bazı başarılı insanları da zamanla “ruh yorgunluğu” olarak teslim alabiliyor. Hastalanmadıkları, herhangi bir fiziksel değişime uğramadıkları hâlde eski performanslarını- başarılarını veya verimliliklerini kaybediyorlar. Özellikle tarım sektörü, ruh yorgunluğunu âdeta tetikleyen bir sektör olarak görülebilir. Bu yorgunluk sektördeki insanlarda görülse de yorgunluğu taşısalar da çalışma arkadaşları ve yakın çevresi tarafından bu durum söylenmez, dillendirilmez oluyor. Bu durumun asıl nedeni: “Sistemin dışına çıkamamak!”,

Sistemin içinde olan insan hiçbir şekilde sistemi eleştiremez veya sistemin yanlışlıklarını, aksamalarını, gecikmelerini ortaya koyamaz. Sistemin dışına çıkabilmek, toplumsal değişim yapabilmek için sistemden beslenmemek gerekir. Yani bir başka deyişle sistemin sunduğu fırsatları, imkânları kullanmamak, onlardan uzak durmak gerekir.

***

Dolayısıyla “Sektördeki insanların yorgunluğu nasıl gelişiyor?” sorusu akla geliyor. Bu insanlar esasında çalıştıkları veya temsil ettikleri, etkiledikleri alanlarda çok başarılılar. İlk önceleri belirli bir işi olağanüstü yetkinlikle yapıyorlar. Büyük takdir topluyorlar. Sonuçta insanların ilgi ve beğenisini kazanıyorlar. Bir süre sonra da etrafına çıkarcılar-beslemeler doluşmaya başlıyor. Avantacılar bu kişilerin etrafına zırh gibi duvar örüyorlar. “Başkaları ile temas etmelerini engelliyorlar. Başarılı ve metal yorgunluk yolunda hızla ilerleyen kişiler öksürse, bu öksürüğün diğer insanların öksürüklerinden daha üstün olduğunu söylemeye başlıyorlar.” Tek tük eleştiri yapmaya kalkanlar olursa, o kişileri hemen lanetliyorlar- susturuyorlar. Eleştiri yapanın başarıyı kıskandığından, eleştiri sahibinin kem gözlü olduğundan dem vuruyorlar. Başarılı insan bu dönemleri yaşarken, insan fıtratındaki zaafa mağlup oluyor ve kerameti kendinden menkul şeyler zannetmeye başlıyor. Önceleri “ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz” diye düşünürken yavaş yavaş “ayinesi laftır kişinin işe bakılmaz” diye düşünmeye başlıyor. Tabii ki bu durumları önceden gören başta özel sektör olmak üzere; büyük şirketler, büyük bankalar önlem için, ne kadar başarılı olurlarsa olsunlar, “genel müdürlerini ya da CEO’larını” 4-5 yılda bir değiştirmeye çalışırlar.

***

Tarım sektöründe hastalanmadıkları, herhangi bir fiziki değişime uğramadıkları hâlde eski performanslarını kaybeden yönetici ve karar verici insanlar oldukça fazladır. Bu fazlalık sadece tarım sektörü ile düşünsem de asıl olan ülkemiz genelinde; ziraat odaları, esnaf odaları, ticaret odaları, sendikalar, kooperatifler vb. kurumları yöneten insanlarda yoğun metal yorgunluğu hissediyorum. Dolayısıyla belirli bir dönemden sonra “gençlik aşısı” şart! Örneğin Türkiye Ziraat Odaları Birliği’nin (TZOB) Genel Başkanı Sn. Şemsi Bayraktar, 2003’te seçildi ve 5’inci kez bu görevi yürütecek. Bu ve benzeri örnekleri odalar, sendikalar, kooperatifler vb. yönetimleri için de gönül rahatlığıyla verebiliriz.

Son söz: Bizim 2022 Türkiye’sinde her konuda yeni bir hikâye yazmamız lazım. Yazılan bu yeni hikâyede başrol oyuncularını da yani forveti de değiştirmemiz lazım. Bu toprakların ünlü felsefe ve düşünürü, Hz. Mevlana’nın dediği gibi “Zaman değişti, şimdi yeni şeyler söylemek lazım, cancağızım”.