Türkiye Cumhuriyeti’nin varlığını, birliğini, bölünmez bütünlüğünü her şeyin üzerinde tutmak, her Türk vatandaşının asli görevidir. Türk vatandaşı olmak, Türk milletinin bir mensubu olmak demektir ki, bu tanımı da doğru yapmak şarttır.

MİLLET TANIMI VE TÜRK MİLLETİ

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucu iradesini temsil eden Mustafa Kemal Atatürk, “Zengin bir hatıra mirasına sahip bulunan, birlikte yaşamak hususunda ortak arzu ve bunu kabulde samimi olan ve sahip olunan mirasın korunmasına birlikte devam hususunda istek ve dilekleri ortak olan insanların birleşmesinden oluşan toplum” diyerek, bir millet tanımı yapmıştır. Daha sonra bu tanımını, “Millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların oluşturduğu siyasal ve sosyal bir birliktir” sözleriyle, daha da netleştirmiştir. Atatürk, Türk milletinin oluşumunu ise “Siyasi varlıkta birlik, dil birliği, yurt birliği, ırk ve menşe birliği, tarihi yakınlık, ahlaki yakınlık” esaslarına dayandırmaktadır. “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk milleti denir” tanımı da Atatürk’e aittir ve bu Anayasa’mızda da esas alınmış ve hukuki bir nitelik kazanmıştır.

MİLLİ KİMLİĞİ AYRIŞTIRMA ÇABASI

Bu hatırlatmaları Sayın Devlet Bahçeli’nin grup konuşmasında üzerinde durduğu ve bize göre hayati derecede önemli olan bir tespitin daha iyi anlaşılması için yapıyorum. Sayın Genel Başkan, “Türk milleti” tanımını yeterince kapsayıcı bulmayıp başka kimlik arayışlarının artış göstermesi ve bunun da özellikle zillet ittifakı eliyle hukuki ve siyasi bir karşılığa oturtulma çabasının Türkiye’nin yıkımına açık çek olduğunu söyledi. Bunun gerçekleşmesi hâlinde, toplum fertlerinin Türk milletine olan mensubiyet bağlarını kopartmadan korumanın ve aynı geleceği, aynı coğrafyada, aynı devlet çatısı altında paylaşma arzusunu diri tutmanın imkânsız olduğunun altını çizdi. Bu vahim durumun hayata geçmesi hâlinde ortada ne üniter devlet, ne milli devlet, ne Türk milleti kavramı ve birliği kalacağını, Cumhuriyet’in kurucu değerler sisteminin bütünüyle ortadan kalkacağını anlattı. Ve sonrasında da asıl üzerinde durulması gereken şu değerlendirmeyi yaptı: “Karşılaşılan tehdit, milletimizin bin yıllık kardeşliğini ve milli kimliğini ayrıştırmaya yönelik sosyolojik kırılma sorunudur. Ayrıca üniter devletimize yönelik egemenlik paylaşımı ve topraklarımızın bir bölümünü yönetememe riskinin baş göstereceği siyasal ufalanma tehlikesidir. HDP’yle takviye edilmiş zillet ittifakının gizli gündemi bize göre budur.”

ZİLLETİ OLUŞTURANLARIN ORTAK TARAFI

Bu değerlendirme, zilleti oluşturan partilerin hepsinin taban tabana zıt oluşumlar olmasına rağmen, neden bir araya gelip ittifak oluşturduklarının da izahıdır. Ne yazık ki, zillet ittifakının bütün unsurları “Türk milleti” kavramından da, yapılan tanımdan da rahatsızdırlar ve bunu da saklamamaktadırlar. Türk milleti ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile hiçbir ilgi ve alakası olmadığı gibi, bu değerleri yok etmek için kan döken bölücü terör partisi HDP’yle ortaklık kurulması bile milli kimliği ayrıştırma çabalarının ispatıdır. Kaldı ki, bu kadarla kalmıyor, bir de bu terör partisini temize çıkarmaya ve Türk milletine kabul ettirmeye çalışıyorlar.

AÇIK ŞEKİLDE BÖLÜCÜLÜK

Sayın Bahçeli’nin grup konuşmasında da belirtiği gibi, Kılıçdaroğlu’nun HDP’yi siyasal yaşamın vazgeçilmez bir unsuru olarak ifade etmesi yalnızca akıl tutulması veya anlık bir gaflet hâliyle tarif edilemez. Kılıçdaroğlu’nun terörist Demirtaş’ın haksızlığa uğradığını ileri sürmesi bir dil sürçmesi olarak da değerlendirilemez. Bu açık bir ihanettir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisinin bu durumlara düşmüş olması çok acı, çok vahim ve çok utanç vericidir. İP’in Başkanı da Kılıçdaroğlu’dan geri kalmamış, HDP ile Kürt kökenli kardeşlerimizi bir ve aynı görmek gibi bir gaflete düşmüştür. Daha önce de HDP’yi Kürt siyasi hareketinin temsilcisi olarak gördüğünü söylemişti ki, bu Türk milletinin arasına nifak sokmaktır ve açık şekilde bölücülüktür.

MİLLİ GÜVENLİK TEHDİDİ OLUŞTURUYORLAR

Biz daha önce CHP’nin çok ağır ve ivedi bir milli güvenlik sorununa dönüştüğünü, bekamızı tehdit edecek bir duruma geldiğini yazdık ve söyledik. Bu durum artık sadece CHP ile sınırlı değildir ve zilletin bütün unsurları için geçerlidir. Zilleti oluşturan partilerin tamamı HDP ile ortaklıkta en küçük bir sorun görmezken, milli devletin çimentosu olan Türk milleti tanımından rahatsızlıklarını çeşitli vesilelerle ortaya koymuşlardır. Hatta iş artık HDP’ye verilecek bakanlıkların ilan edilmesine kadar gelmiştir ki, bunun anlamı PKK’nın devlet yönetimine taşınmasıdır ve vatana kastetmektir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarına göre hiçbir partinin böyle bir hakkı yoktur.

Bu durum karşısında, kalbinde Türkiye sevgisi ve heyecanı taşıyan herkes namuslu, dürüst ve kararlı bir tavır sergilemek, duruşunu ve tarafını belirlemek zorundadır.