Gerektiğinde mesaj vermek için kullandığı Belhanda’sı elinden alınan Fatih Terim’in iki seçeneği vardı. Ya ‘futbol oynatarak’ kalan maçların hepsini kazanacak ya da ‘takımla oynayıp’ kör-topal yarıştan yavaşça uzaklaşacak…

Türkiye’de ikisini de aynı başarıyla uygulayabilecek tek isim Terim, çok ince bir kadro mühendisliği ile sahaya çıktı. Çift santrfor ile başladı, ki herkes ‘hücum’ oynadığını düşünsün. İki Emre, bir Fernandes, bir de Taylan’dan da orta saha kurdu ki, yaratıcı değil, kesici olsun… Ekstrası olmayan, birileri tarafından yönlendirildiği zaman işleyen bir orta saha kurgusu… Ekibi yönlendirecek zeka olmayınca, gol ikilisine pas ya da orta üretilemedi. Takımın zekası Arda, Feghouli kenardaydı, aynı işi yaptığı iddia edilen yolcu Belhanda gibi…

Maça her zamanki gibi, yavaş, geri, yana pas örüntüsü ile baskılı başladı. Kanatlara inmedi futbolcular. Öyle olunca, santrforlara, ortadan, rakip savunmanın geniş açıyla görerek kolaylıkla alabileceği şandel toplar atıldı.

Ne zaman ki Yedlin ve Saracchi birer pozisyonda ortaladı, Falcao, santrforların ne istediğini gösterdi.

İkinci yarıda ev sahibi açıldı zorunlu. Boş alan bulan Galatasaray o kadar yavaştı ki, oyunu kopartamadı. Terim, yeni durumun oyuncularını sahaya sürdü. Pası atan ile topa giden olunca, goller geldi. Sonuçta iki maç kaybeden, Belhanda krizi yaşayan Galatasaray Terim’in istediği gibi oynamadan kazandı.