ATATÜRK’E GÖRE SOSYAL AŞAĞILIK DUYGUSU VE AYDINLARIMIZ (6)

Bu halk, eğer bir defa karşısındaki kimselerin samimiyetle kendilerine hizmet ettiklerine inanırsa her türlü hareketi derhal kabule hazırdır. Bunun için gençlerin, her şeyden evvel millete güven vermesi lâzımdır.”

AYDINLARIN GÖREVLERİ

Atatürk 1919’da yaptığı bir değerlendirmede aydınlarımızın halk için neler yapmaları gerektiğini vurguluyor. Aydınlarımızın halkı yetiştirirken, ahlak esaslarına dayanarak, vatan ve millet fikirlerini anlatırken aynı zamanda millet olarak varlığımızın korunması esaslarını da anlatmalıdır:

“Aydınların vazifeleri gayet büyüktür. Hiçbir millet yoktur ki, ahlâk esaslarına dayanmadan yükselsin. Aydınlarımız, vatan ve millet fikirlerini vermekle beraber rakip milletlere karşı mevcudiyetin muhafazası için lâzım olan hususları temin ederlerse vazifelerini daha geniş şekilde yapmış olurlar.”

O’na göre aydınlarımızın yapmaları gereken ikinci bir husus, halkla daha çok temas kurmalı, milleti tanımalı ve onlara eksikliklerini göstermelidir. Anadolu’nun her yerinde ilim ve kültür merkezleri yapılmalıdır:

“Siyasî kavgaların çoğu neticesizdir. Fakat, toplumsal çalışma her vakit için verimlidir. Bizim aydınlar buna çalışmalı. Neden Anadolu’ya gelip uğramazlar? Neden milletle doğrudan doğruya temasta bulunmazlar? Memleketi gezmeli, milleti tanımalı, eksiği nedir görüp göstermeli. Milleti sevmek böyle olur. Yoksa lâfla sevgi fayda vermez!”

“Aydınlar, gidecekleri muhitlerde başlı başına bir âlem yaratabilirler. Memleketin yalnız bir yerinde değil, beş on yerinde birer ilim merkezi, ışık merkezi, kültür merkezi yapmalıyız, millet bahtiyar olsun!”

Atatürk, Cumhuriyet ilkelerinin halka anlatılması işini de aydınlara bir görev olarak vermiştir. Aydınlarımız, halka iman ve inançlarını yansıtan gür bir sesle, demokrasiyi, halkçılığı, cumhuriyeti anlatmalıdır:

“Siz milliyetçi topluluk, halk ile konuştuğunuz vakit yüksek sesle söylemeyi unutmayınız. Yüksek ses, imanın ifadesi olduğu vakit tesir yapmaktan uzak kalmaz. Yolunda çalıştığımız büyük ülküyü, halkın kalbinde bir fikir haline, bir his haline geçirmelisiniz. Demokrasinin ne olduğunu halka anlatmak, bilhassa sizin vazifenizdir. Birtakım kelimeler vardır ki, sık sık telâffuz edildiği halde, hattâ aydınlarımız arasında, onu tamamıyla anlayan çok değildir. Halkçılığımızın ne olduğunu, esaslarının neden ibaret bulunduğunu, halkçıların halka karşı ne gibi vazifeler yüklenmek mecburiyetinde kalacaklarını madde madde izah etmek lâzımdır. Cumhuriyeti, onun gereklerini yüksek sesle anlatınız. Cumhuriyet ilkelerini sevdiriniz. Bunu kalplere yerleştirmek için hiçbir fırsatı ihmal etmeyiniz.”

DÜŞMANLARA HİZMET EDEN AYDINLAR

Tarihimiz incelediğinde görülmektedir ki, millete, halka yabancılaşmış, başka ülkelere, milletlere hayranlık duyan, kurtuluşu yabancıların insafında arayan aydın tipi bir başka tipi daha üretmiştir. Bu hayranlık sosyal aşağılık duygusunun sonucu oluşan milletine güven eksikliğinden kaynaklandığı için bir dereceye kadar samimi veya normal bulunabilir. Fakat bu tür aydınların içinden ikinci bir tip daha çıkmıştır ki, onlar işi bir başka ülke ve devlet adına, hesabına bazı menfaatler karşılığında millet ve devlet aleyhinde çalışmaya kadar götürmüşlerdir. Atatürk, “düşmanlarımıza, düşmanlarımızdan daha çok hizmet edenler, maksatlarını kolaylaştıranlar” dediği bu ikinci tipe de dikkat çekmiştir. Emperyalizm, bunları kullanarak milleti birbiri ile çatıştırma stratejisini her zaman kullanmaktadır. O, 1920 yılında Birinci TBMM’nin bir gizli birleşiminde şu sözleriyle bunlara işaret etmiştir:

“Efendiler, mevcudiyetimizi muhafaza için, geleceğimizi, bağımsızlığımızı temin için, mevcut olan düşmanların emellerini yakından biliyoruz ve düşmanların bu emellerini elde etmek için tatbik edecekleri kuvvetleri de biliyoruz. Fakat düşmanlarımız, kendi ihtiraslarını bizim imhamızla temin etmek için, sahip oldukları kuvvetlerden hiçbirini kullanmıyorlar. Aksine, gayelerine erişebilmeleri için en kuvvetli keşfettikleri vasıta, yine bizi birbirimize çarptırmaktan ibaret olmuştur. Ne yazık ki, İstanbul ortamında düşmanlarımıza, düşmanlarımızdan daha çok hizmet edenler, maksatlarını kolaylaştıranlar bulunuyor. İşte, asıl onların yardımı ile yazık ki, vatanımızın bazı noktalarında milletin bütünlüğünü, dayanışmasını harice karşı yokmuş gibi gösterecek ve memleketimiz içerisinde asayişsizliğe işaret edecek durum vardır. Meselâ hepimizce bilinen Anzavur vaziyetini hatırlayabilirsiniz. Anzavur, çok zamandan beri İngilizlerin parasıyla, silâhıyla, teşvikiyle ve şüphesiz, İstanbul’da mahiyet ve ahlâklarını göstermeye çalıştığım kimselerle beraber faaliyet gösteriyordu.”

Atatürk aynı konudaki düşünceleri başka boyutlarıyla 1921’de TBMM’nde daha ayrıntılı olarak dile getirmiştir:

“Hepinizce bilinmektedir ki, milletimiz asırlardan beri iki kuvvetin, iki müstebit kuvvetin, iki yok edici kuvvetin baskısı altında üzüntü ve elem duymakta idi. O kuvvetlerden birisi: Doğrudan doğruya memleket ve milleti idare etmek iddiasında bulunan müstebitler, ikincisi: Bütün bir emperyalist ve kapitalist âlemidir.

Asırlarca bu iki kuvvetin baskısı altında kalmış olan millet, şüphesiz ki gayet zayıf bir haldedir. Fakat baskıların neticesinde büyük uyanmalar oldu. İşte, bizim milletimizde de o uyanış hasıl olmuştur ve biz, böyle bir uyanış devrinin içinde bulunuyoruz. Gerçekten bir buçuk sene evvel, bir sene evvel millet, aynı zamanda bu iki kuvvete karşı isyan etmiş ve mücadeleye başlamıştır.

Emperyalist kuvvetler, milletimizi, hukuk ve haysiyet ve bağımsızlıktan mahrum ve bunları kavramayan bir hayvan sürüsü telâkki ettiği için böyle bir sürünün elinde sayısız tabiî hazinelere malik, kıymetli ve geniş bir memleketin bırakılmasını uygun göremezdi. Onların telâkkisine göre, bu memleketi parçalamak ve bu memleketteki insanları esaretleri altına almak lâzım idi. Böyle bir emel, böyle bir gaye takip ediyorlardı ve Umumî Harp’in neticesiyle hasıl olan fırsattan istifade ederek, Mütareke ile milletin ve ordunun elinden silâhlarını da aldıktan sonra işe girişmişlerdir.

Bir taraftan dahilde bulunan gafil veya hain kuvvetler, memleket ve milleti âdeta bu hariç kuvvetler gibi, bu hariç görüşler gibi telâkki ediyorlardı. Bu sebeple onların da çalışması, en hain düşmanların çalışması mahiyetinde belirtisini göstermiştir. İşte, bundan bir sene evvelki vaziyetimiz böyle bir şekil ve renk ve manzara gösteriyordu. Halbuki, milletimiz hiçbir vakitte düşmanlarımızın telâkki ettiği gibi hukukuna ve bağımsızlığına yabancı değildir. Bilâkis büyük bir aşkla ve aşkî bağ ile, vicdanî bağ ile bağımsızlık ve haysiyetine bağlıdır ve yine milletimiz dahildeki cahil ve gafillerin ve hainlerin telâkki ve ifade etmek istedikleri mahiyette de değildir. İşte bir seneden beri vuku bulmakta olan savaşımlarımız neticesinde millet, içeriye karşı, dışarıya karşı ve bütün dünyaya karşı varlığının yüksek mahiyetini bütün delilleriyle ispat etmiş bulunuyor.

Bugünkü vaziyetimizi ifade etmek lâzım gelirse: Milletin doğal mümessillerinden kurulan Meclis ve onun hükûmeti, istisnasız bütün memlekete hâkimdir ve egemenliğini muhafaza etmek kuvvet ve kudretine maliktir.”

KAYNAKLAR

ADASAL, R., Normal ve Anormal Yönleriyle Yeni Medikal Psikoloji, 3. Baskı, Minnetoğlu Yayınları, İstanbul, 1977.

ADASAL, R., Normal ve Anaormal Açıdan Psikososyal Yönleriyle Kişilik ve Karakter Portreleri, Minnetoğlu Yayınları, İstanbul, 1979.

ADLER, A., İnsanı Tanıma Sanatı, Say Yayınları, İstanbul, 2009.

ATATÜRK, G. M. K., Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C: I-V., Ankara, 1945-1972.

ATATÜRK, G. M. K., Nutuk, Cilt: I-III., İstanbul, 1961-1967.

GÜLER, A., Atatürk ve Milliyetçilik, Halk Kitabevi, İstanbul, 2020.

SONGAR, A., Psikiyatri Modern Psikobiyoloji ve Ruh Hastalıkları, Serhat Yayınları, İstanbul, 1980.

TANERİ, A., “Marksizmin Tarihimize Sövme Metodu”, Türk Kavramının Gelişmesi “Ne Mutlu Türküm Diyene”, (EK: 1), s. 201-205. İlk yayını: Tercüman Gazetesi, 1979.

TANERİ, A., “Yabancı İdeolojileri Benimsemenin Ruhi Sebepleri: Aşağılık Duygusu, Korku, Acz”, Türk Kavramının Gelişmesi “Ne Mutlu Türküm Diyene”, s. 47-51.

TANERİ, A., Atatürk İlkelerini Yorum Metodu, Ankara, 1982.

TANERİ, A., Atatürkçülüğün Tanımı, Ankara, 1983.

TANERİ, A., Türk Kavramının Gelişmesi “Ne Mutlu Türküm Diyene”, Ankara, 1983.

BİTTİ: