Son günlerde sosyal medyada tartışılan konu şu: Hırtlar Vadisi…
Öncelikle “hırt” kelimesinin sözlük anlamına bakalım:
Hırt → Ahmak, budala, sersem, aptal, anlayışsız, incelikten yoksun, kaba kimse.
Türkiye’nin sokaklarında, caddelerinde, parklarda, okullarda, trafikte, spor sahalarında, düğünlerde, siyasette… Velhasıl hayatın hemen her sosyal alanında “Hırtlar Vadisi” diye tarif edilecek insanlara dair bir mesele vardır. “Yok” diyen ya kördür ya da toplumun huzur ve asayişinin bozulmasından keyif alıyordur.
Son “Hırtlar Vadisi” tartışması nasıl başladı?
Sosyal medyada CHP trolü tarzı paylaşımlarıyla bilinen Prof. Dr. Bengi Başer, “Hırtlar Vadisi” başlığıyla yaptığı paylaşımda şunları yazdı:
“Sokak hayvanlarını yok etmek için harcadığınız enerjiyi, şu insan alt türlerini ıslah etmek için harcasanız ya!..”
Diyarbakır Barosu ise bu paylaşım üzerine açıklama yaptı:
“X adlı sosyal medya platformu üzerinden, fiziksel görünüş itibarıyla toplumun bir kesimini hedef haline getiren ve ‘insan alt türleri’ gibi nefret söylemleri içeren paylaşımı yapan kişi hakkında, ‘Nefret ve Ayrımcılık’ (TCK m.122) ve ‘Halkı Kin ve Düşmanlığa Tahrik’ (TCK m.216) suçlarından dolayı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmuştur.”
Buradaki en büyük yanlış yaklaşım, etnik fitneyi körükleyen ve işlenen suçları etnik köken üzerinden tasnif etme hastalığıdır. Etki–tepki döngüsüyle ortaya çıkan en büyük yanılgı da budur. Diyarbakır Barosu neden alınganlık göstererek meseleyi bir “etnik alan kaşıması” hâline getirmeye çalışmaktadır?
Unutulmamalıdır ki “hırtlar” tartışması, Prof. Dr. Bengi Başer’in paylaşımıyla ortaya çıkan bir mesele değil; aksine son yıllarda örnekleriyle artan toplumsal bir tartışmadır.
Yasalarda “Aynı suçu X etnik kökenden biri işlerse farklı, Y etnik kökenden biri işlerse başka ceza verilir” diye bir madde var mıdır? Elbette yoktur. Hukuk, kişiye veya kökene göre değil, işlenen fiile göre hüküm verir.
Alçakça işlenen bir suç üzerinden etnik köken bahane edilerek genelleme yapmak ne kadar yanlışsa, aynı suçluyu etnik kökeni üzerinden kahramanlaştırmaya çalışmak da o kadar yanlıştır.
Bir masum çocuğu, kadını ya da adamı kim öldürüyorsa; toplumun huzurunu ve güvenliğini “hırtça” davranışlarla kim bozuyorsa, o kişi Türk, Kürt, Çerkes, Laz veya başka kimlikten olsun hiç fark etmez. Herkes aynı tepkiyi verebilmelidir:
“Hepsinin Allah belasını versin, kim olursa olsun hak ettiği cezayı alsın.”
Etnik fitneyi kaşıyan, işlenen suçları genelleyen ve en adi suçlardan bile etnik köken kahramanı yaratmaya çalışanlar, bu toplumun geleceği için en zararlı unsurlardır. Bu yüzden toplumda oluşan “Hırtlar Vadisi” ile mücadele, Türk milleti çatısı altında yaşayan herkesin ortak sorumluluğudur.
4 yaşında Ağrı’da öldürülen Leyla Aydemir’e, 8 yaşında Diyarbakır’da öldürülen Narin Güran’a üzülmeyen Türk, Türk değildir. 14 yaşında “hırt” modeller tarafından öldürülen Mattia Ahmet Minguzzi’ye üzülmeyen Kürt de Kürt değildir. Ölçü ve hassasiyet bu şekilde olmazsa, toplumda etnik fitneler ve ayrışmalar artar.
“Hırtlar Vadisi” iğrenç model tarifidir ve bunlar topluma her manada yüktür.
Toplum içinde “Hırtlar Vadisi” kuranlar kim olursa olsun, caydırıcı hukuk cezalarıyla engellenmeli; toplumun huzur ve güveni tesis edilmelidir.