Siyonizmin iğrenç yüzü hep tarif edilirdi; fakat Gazze’deki vahşet ve soykırımdan sonra o tariflerin ötesinde çok daha iğrenç bir yüz ortaya çıktı. Siyonizm yaratığı Netanyahu’nun New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda konuşmasına başlarken, dünya devletlerinin büyük çoğunluğunun salonu terk etmesi, işte bu iğrenç yüze gösterilen açık bir tepkiydi. Soykırımcı Netanyahu’ya salonu terk ederek tepki gösterenler, insanlık şerefinin onurlu öfkesini haykırmış; salonda kalan devlet yetkilileri ise insanlık onurunu, merhametini ve vicdanını ayaklar altına alanlar olarak tarihe geçti.
Netanyahu, boş salona yaptığı konuşmada yalana, iftiraya ve inkâra başvurdu. Gazze’deki vahşet başladığından bu yana binlerce video izledik ve gerçekleri tüm çıplaklığıyla gördük. Buna rağmen Netanyahu tek bir doğru, tek bir haklı cümle kuramadı. O kadar aciz durumda ki, olup biten her şeyi olduğundan farklı göstermeye çalışıyor.
Sahtekâr Netanyahu, ‘Soykırım yapan bir ülke hedef aldığı sivillere kaçın demiş midir?’ diye sorarak, aklınca işlediği soykırımı inkâr ediyor. Sanki kaçan, yolda yürüyen, çadırda yaşayan, yemek kuyruğunda bekleyen, hastanede tedavi gören Gazzelileri zevk için öldürmüyormuş gibi… İsrail’in yaptığı her şey baştan sona soykırımdır ve bunu tüm dünya görmüştür.
Netanyahu konuşmasında ayrıca ‘Hamas'ın 7 Ekim’de bebekleri ebeveynlerinin önünde yaktığını’ tekrarladı. Oysa bu iddia, İsrail’in işlediği soykırımı meşrulaştırmak için uydurduğu bir propagandaydı. BM ve bağımsız soruşturmalar tarafından çürütüldü; hiçbir kanıt bulunamadı ve tarihe yalnızca bir yalan olarak geçti. Hatta bu iftira, en başta ‘Hamas tarafından başı kesilmiş 40 bebek bulunduğu’ iddiasıyla başlamıştı. Hamas ise en başından, bunun Filistin halkına ve direnişe iftira atmak için uydurulmuş hikâyeler olduğunu açıklamıştı.
Zaten Netanyahu’nun bu iftirası gerçek olsaydı, BM kürsüsünden görselleri tek tek gösterirdi. Hamas böyle bir şey yapmış olsaydı, en başta iman ve şuur sahibi Müslümanlar buna sessiz kalmazdı. Kaldı ki, Hamas’ın 7 Ekim baskınında İsrail’in kendi vatandaşlarını bile bile vurduğunu, destek toplamak için rehineleri öldürdüğünü bizzat İsrail medyası ve askerleri ifşa etmişti.
Şeref yoksunu Netanyahu’nun diğer bir yalanı da ‘İsrail’in Gazze’ye yardım sağladığı, Hamas’ın çaldığı’ oldu. Oysa yardım kuyruğundaki Gazzelileri kurşun yağmuruna tutan, yardım konvoylarını vuran, sınırdan girecek yardımları engelleyen, içme suyu depolarını imha eden ve insanları açlıktan ölmeye mahkûm eden bizzat İsrail’di. Üstelik BM yardımını çalan İsrail askerinin ‘Teşekkürler BM, bizi doyurduğun için. Filistinliler açlıktan ölebilir, biz onların erzaklarını yiyoruz’ içerikli videosunu bütün dünya izledi.
Soykırımcı Netanyahu’nun konuşmasında dile getirdiği hemen her konu, yalan ve iftiradan ibaretti. Dünya genelinde yükselen tepkilerden köşeye sıkışan Netanyahu’nun acizliğinin, korkaklığının ve karaktersizliğinin bir yansımasıydı her şey.
Gazze canıyla, kanıyla, malıyla büyük bir bedel ödedi. Ama bu bedel, Siyonistlerin nasıl bir iğrençlik barındırdığını tüm dünyanın çok daha net görmesini sağladı.
İnsanların, hayvanların, ağaçların, denizlerin canı, sağlığı, varlığı ve geleceği için İsrail’in durdurulması, dünya devletlerinin en öncelikli görevidir. Siyonizm, yok edilmesi gereken kanser hücreli bir hastalıktır.