Ortadoğu Bölgesinin kontrolsüz ve dengesiz terör devleti haline gelen İsrail, savaş, çatışma ve kaos üretme konusunda bir an bile durmuyor.
Gazze’de vahşet sürerken, İsrail savaş uçakları bir gün Lübnan’da, ertesi gün Yemen’de, ardından İran ya da Suriye’de ortaya çıkıyor.
Peki, yarının hedefi kim olacak?
Kim bilir, belki yakında Türkiye’yi hedef alacaklar...
Ortadoğu, İsrail’in pervasız, hukuksuz ve ahlaksız saldırganlığıyla sistematik bir kaos ve istikrarsızlık sarmalına sürükleniyor.
Bu durum yalnızca hedef alınan ülkeleri değil; tüm bölgeyi ve hatta dünyayı tehdit eden bir güvenlik krizine dönüşüyor.
Artık şu açık gerçeği herkes görmeli:
Kontrol edilemeyen güç, gerçek güç değildir.
Bu şımarıklık, en sağduyulu devleti bile sabrının son noktasına getirir.
Bu kudurmuş İsrail yaratığını birinin telef etmesi gerekecek; ancak bunu hangi ülkenin yapacağı şimdilik belirsiz.
Bu çağda İsrail gibi vahşi, yabani bir devlet kalmadı. İsrail ne savaş ahlakı bıraktı, ne uluslararası hukuk… Ne insanlık, ne de merhamet…
İran’a açtığı savaş, büyük bir felakete dönüşmeden şimdilik sona ermiş gibi görünüyor.
Devlet mekanizması korsanca, hukuksuz, vicdansız ve terörist yöntemlerle yapılandırılan İsrail, Mevlana’nın şu sözünü tam anlamıyla yansıtıyor:
“Testinin içinde ne varsa, dışına o sızar.”
Ve içinde ne varsa, onu dışarı akıtıyor: kin, nefret, şiddet, terör…
Geçtiğimiz günlerde Dürzüleri bahane ederek —aslında onları kalkan olarak öne sürerek— Suriye’de kurulmaya çalışılan istikrarı, barışı ve huzuru bozmak için bir başka hukuksuzluğa daha imza attı.
Suriye’nin resmî kurum binalarını bombaladı.
Sanki hukuka, insanlığa ve yaşam hakkına saygılıymış gibi, sözde Dürzülerin hakları adına yorumlarda bulunuyor.
Oysa Gazze’de on binlerce masumu katletmiş ve öldürmeye devam eden alçak bir devlettir İsrail.
Geçmişte Dürzü teröristleri nasıl kin ve nefretle yönlendirdiyse, bugün de aynı stratejiyi sürdürüyor.
Suriye’de hükümete karşı silahlandırdığı ve isyana teşvik ettiği Dürziler, Süveyda Devlet Hastanesi’nde hasta ve yaralı onlarca sivili kurşuna dizdi.
Görüntüleri izledim; gerçekten dehşet verici ve insanlık adına utanç vericiydi.
İsrail, Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozmak ve ülkenin istikrar ile huzura kavuşmasını engellemek için her yolu deniyor.
Bir yandan Dürzileri, diğer yandan terör örgütü YPG’yi tahrik ediyor, örgütlüyor ve yönlendiriyor.
ABD ise bir taraftan Türkiye’nin Suriye üzerindeki inisiyatifini ve etki alanını kabul ederken, diğer yandan İsrail’in hukuksuzluklarını görmezden geliyor, hatta normalleştiriyor.
Trump, “Suriye hakkında yorum yok” diyerek sessiz kalırken, ABD Dışişleri Bakanı Rubio şu açıklamayı yaptı:
“Durum karmaşık. Suriye meselesi uzun süredir devam eden tarihi rekabetlere dayanıyor. Bu da İsrail ile Suriye arasında yanlış anlamalara neden oldu. Gece boyunca ve sabah saatlerinde her iki tarafla da temas halindeydik. Umarız Suriye’ye yönelik insani yardım çabaları rayına oturur.”
Aynı saatlerde bir ABD’li yetkilinin “İsraillilere geri çekilip nefes almalarını söyledik” sözü de kamuoyuyla paylaşıldı.
ABD’nin klasikleşmiş oyalama taktiği yine devrede:
“Bakıyoruz, endişeliyiz, öyle mi olmuş, çözüm arıyoruz…”
Ama “yapmayın” demek yerine “nefes alın” demek, aslında fiilen yol vermektir.
İsrail, Türkiye’nin Suriye hassasiyetini ve Şam yönetimiyle kurduğu temasları bildiği hâlde tahrik ve tacize devam ediyor.
Kısacası İsrail, açıkça kaşınıyor.
Bakalım bu İsrail’in sonu ne olacak?