Hüseyin Yılmaz, 1924 yılında Acıpayam'a bağlı Yumrutaş köyünde yoksulluğa açtı gözlerini.
Henüz 4 yaşındayken annesi Rukiye hanımı kaybetti. Talihini değiştirmeye okul çağında karar verdi.
Köyden çıktı Acıpayam'a yani ilçeye gitti. Okula başlamak için babasının tanıdığı bir fırıncıya 'velisi olmasını' teklif etti... Babası bu haberi alınca Hüseyin'i kolundan tuttuğu gibi köye geri getirdi.
Küçük Hüseyin köye dönünce ne kadar istese de okula gidemedi. Eğitim almadı ama bilime olan ilgisi giderek büyüdü... Köye gelen kamyonlar onu çok etkiliyordu. Uçakların pervaneleri ve motorları en büyük ilgi alanları arasına girmişti. Daha onlu yaşlarda kendi kendine makineler hayal ediyor, tasarımlar yapıyordu.
11 yaşında babası vefat etti, ablası ve eniştesiyle yaşamaya başladı. Okula gitmek istiyordu ama bir türlü izin alamıyordu. Hatta bazı günler evden kaçıp şehir merkezinde buluyordu kendisini… Her seferinde kulağından çekilip köye getiriliyordu.
Her zorluk Yılmaz'ı daha fazla okumaya teşvik etti. Soy ismi gibiydi yılmadı. Bir gün canına ‘tak’ etti. Hüseyin, amcasının yanına kaçtı. Çobanlık yapmaya başladı.
Küçük Hüseyin'in kötü talihini değiştiren hikayesi ise 1936 yılında yazılacaktı. O gün Acıpayam'da görevli öğretmenlerin pikniğe gitmişti. Bu sırada keçilerini otlatan küçük çobanı gördüler. Yanlarına davet edip çay ikram ettiler. İsmini sorunca ürkek sesiyle yanıt verdi: Hüseyin...