Siyaset etki gücü bakımından Türkiye’de herkesin gündeminde olan bir konudur. Çünkü eğitimden, sağlığa, ekonomiden hukuka, insan kaynaklarının yönetimine kadar insanın bugünü ve yarını ile ilgili tüm belirleyici kararlar siyasiler tarafından alınır. Hatta Türkiye gibi jeopolitik konumundan dolayı vatanın bölünmez bütünlüğünün korunmasında ve toplumun bir ve beraber mutlu bir şekilde varoluşunu devam ettirebilme kararlılığında siyaset birinci derecede önemlidir.

Devleti oluşturan yegâne unsur insandır. İnsanı yönetme sanatı ise siyasettir. Siyaset toplumun genelini ilgilendiren konulara çare üretse de özünde insan merkezlidir. Demokratik ülkelerde insanın sandıkta verdiği oylarla siyaset önünü görebilir, doğru kararlar alabilir.

Sosyo-psikolojik olarak siyasetin merkezinde insan olunca, siyasete bir anlamda ‘insan kazanma sanatıdır’ diyebiliriz. Hal böyle olunca siyasi varoluşun en temel ilkesinin hiçbir insanı kırmadan, dışlamadan, kenara koymadan, vefasızlık etmeden, sürekli yeni insanlar kazanarak geleceğe hazırlanmak olduğunu söyleyebiliriz.

Bu bakımdan siyaset önderleri, insanları topluluk olarak görmek yerine, her insanı özel görmeli ve tüm çalışmalarını insan merkezli yürütmelidir. Seçim sonuçları değerlendirildiğinde bu görülebilmektedir. Çalmadık kapı, sıkmadık el, girmedik gönül, uyuşmadık fikrin nasıl bir karar vereceğini kestirmek zordur. Çünkü her insan özeldir.

Peki her insanın özel olmasının nedeni nedir?

Bugün bilimsel bilgilerle kesin olarak biliyoruz ki, her insan farklı fiziksel, duygusal, sosyal ve bilişsel özelliklere sahip benzersiz bir şekilde yaratılmıştır. Aynı parmak izleri gibi insan birçok özelliği bakımından birbirine benzemez. Bu özellikleriyle herkes kendine özgüdür ve kendi hızında gelişir. Kimisi daha yavaş öğrenir, kimisi daha hızlı. Kimisi sayısal konulardan hoşlanır, kimisi sosyal ya da sanattan. Bu farklılıklar aslında dünyayı hep birlikte daha mutlu yaşanır bir yer haline getiren özelliklerdir.

İnsanın özel ve kendine özgü olması genetik faktörler, çevresel etkenler ve deneyimlerden kaynaklanır. Genetik faktörler doğuştan getirilir, seçme ve değiştirme durumu neredeyse yoktur. Çevresel etkenler genetik faktörlerin hayat bulduğu ortamdır. Tohum ve toprak gibi. Ancak her tohum her toprakta yetişmez. Bunu bilmek deneyimle kazanılır.

Kalıtım ya da genetik yapıdan gelen bireysel farklılıklar fiziksel özellikler, zeka, yetenek ve duyu organları gibi hususlardan oluşmaktadır.

Çevreden edinilen bireysel farklılıklar ise aile, arkadaş çevresi, dili kullanma becerisi, sosyal duyarlık ve davranış, ahlaki ve toplumsal değerler, sosyal çevre, yeni yerler görme ve keşfetme gibi hususlardan oluşmaktadır.

Buradan da anlaşılabileceği gibi genetik ve çevresel etkenlerin farklı olması insanları özel ve eşsiz yapar. Bu nedenle kişisel benzerlikler ve farklılıklar doğal karşılanmalı, saygı duyulmalı ve desteklenmelidir. Çünkü her insanımız ayrı ayrı kıymetlimizdir.

Medeniyetimizin önemli kanaat önderlerinden Şeyh Edebali’nin “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” felsefesi siyaset anlayışının temeli olmalıdır. Bu felsefe, insan odaklı, liyakat merkezli, ekonomik sorunlara çare bulan, sosyal adaleti sağlayan, bütünleştirici ve birleştirici, toplumsal dayanışmayı güçlendiren, toplumun güvenini kazandıran, insanın huzur ve refahını önceleyen bir felsefedir. Bu öğüdü gerektiği gibi uygulayan siyaset insanı düşünen, devlet ise halkını düşünen devlettir.