6 Şubat depremleri yaklaşık 14 milyon insanımızı doğrudan, toplumumuzun geri kalanını da dolaylı etkiledi. 50 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetti, 100 binden fazla vatandaşımız da yaralandı. Halen yaklaşık 2,5 milyon vatandaşımız deprem bölgesinde geçici barınma alanlarında ve 2,5 milyon vatandaşımız da deprem bölgesi dışındaki şehirlerde devletimizin imkanlarıyla temel ihtiyaçlarını karşılamaya çalışıyorlar.

Deprem vatandaşlarımızı bedensel, zihinsel, psikolojik ve sosyal yönden etkiledi. Beslenme, barınma, güvenlik, bakım, rehabilitasyon, danışmanlık ve destek hizmetlerine ihtiyaç duyar hale getirdi. Normal yaşamın gereklerine uyum sağlamada zorluklar oluşturdu.

Depremzede vatandaşlarımızın tüm bu zorluklarla başa çıkmasında çevresindeki kimi kişi ve gruplar  empati kurdular, yardıma koştular. Kimileri ise antipati oluşturup dezenformasyona başvurdular.

Empati kuranlar, empatik tutumların depremzede vatandaşlarımızın hayata uyum sağlamasında yardımcı olabildiğini, onların kendisini daha iyi anlaşılmış ve fark edilmiş hissettirdiğini anlayabiliyorlardı. Her biri kitaplardan okumamış olsa da atasından ailesinden empatik olmayı görmüştü.

Bu bağlamda depremin ilk günlerinde devlet kurumlarımızın ve toplumun büyük bir kesiminin epremzede vatandaşlarımızın yardımına koşmasını atasından gördüğü değerlerimizin dışında başka bir şeyle çıklamak mümkün değildir.

Ancak bugünlerde devlet kurumları dışındaki sorumluluk sahibi birçok kesimin sanki hiç deprem olmamış gibi empatiden uzak yaşamlarına devam etmesini de üzülerek izliyoruz. Türkiye’de muhalefet partileri maalesef bunların başında geldiğini de görebiliyoruz.

Bu hassas süreçte muhalefetin birincil görevinin toplumsal gelişmelere duyarlı olup, empati kurarak çözümler üretmek olması gerekirken, suni gündemler oluşturup toplumu saygısızca daha da gerdiğini hep birlikte takip ediyoruz.

Peki muhalefet bunu neden yapıyor? Uygulamalarıyla neden kaosa çanak tutuyor? Çünkü toplumdan, hayattan ve sahadan uzaktalar. Kapalı kapılar ardında yuvarlak masada hayatı okumaya ve anlamaya çalışıyorlar. Toplum mühendisliği yapıyorlar. En önemlisi de empatiden yoksunlar, duygudaşlık kuramıyorlar.

Empatiyi bir kişinin kendi duygu ve düşüncelerini soyutlayarak bir başkasının inançlarının, isteklerinin, ihtiyaçlarının ve özellikle duygularının farkına varabilmesi ya da anlayabilmesi becerisi olarak ifade edebiliriz. Empati bilinçli bir olaydır. Bir başkasının duygularının ona ait olduğunu bilerek onu kendisinin yerine koyar ve onun gibi hisseder. Empati doğuştan var olan bir yetenektir.

Ancak yaş ilerledikçe çevre ve eğitim yoluyla empati kurma becerisi gelişir. Böylece karşısındaki kişiyi daha iyi anlayabilir. Empati bir eli yağda bir eli balda olanların, gücü elinde tutan, kibirli ve abartılı bir gururla başkalarını aşağılayan, öteleyen, küçük gören dolayısı ile güç zehirlenmesi hastalığına kapılmışların yapabileceği bir beceri değildir. Siyaset insanı yönetme ve sorunlarına çözüm üretme ilgili özel görüş veya anlayıştır. Siyaset doğası gereği empatiyle yapılır. Türkiye için deprem felaketi şu an birincil gündem ve sorundur. Siyasetin bu soruna empatik bir yaklaşımla çözüm üretmesi beklenir.

Ancak yazılı ve görsel basında bazı siyesi partilerin sorumlu ve empatik, bazılarının ise sorumsuz ve tipatik davranışlar sergilediğini görüyoruz. Şimdi empatik olanla empati yoksunu antipatik olana birer örnek verelim.

Empatik olana örnek: Milliyetçi Hareket Partisi deprem felaketine uğrayan vatandaşlarımızın acısını acısı, derdini derdi, emanetlerini emaneti görmektedir. Bu bağlamda; MHP Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin talimatları doğrultusunda, depremin etkilediği iller ve göç alan bölgelerde MHP teşkilatları tarafından “Bereket Sofrasında Gönül Birliği” teması altında depremzede vatandaşlarımızla dayanışma, buluşma ve empati köprüsü oluşturma yemekleri düzenlenmektedir.

Empati yoksunu antipatik olana örnek: Hepinizin bildiği gibi İP Genel Başkanı depremden etkilenmiş bir çocuğa; eviniz mi yıkıldı? Ailenizde ölen ya da yaralanınız var mı? gibi sorular sormuştu. Bunu psikolojik açıdan yanlış bulmuş ve eleştirmiştik. Çünkü çocukla kurulan iletişim empatiden yoksundu. Empati yaparak, onu kendi yerine koyarak yani onun açısından olup bitenlere bakarak, onun ne yaşadığını düşünmesi beklenirdi. Çocuğa dokunarak, sarılarak, merhametlice onu anladığı ve yanında olduğu mesajı vermesini görmek isterdik.

Muhalefet, uygulamalarıyla koas ittifakı diyebileceğimiz siyasi oluşum empatiden o kadar uzak ki, deprem felaketi tüm sıcaklığı ile ortadayken, milyonlarca insanımız aç ve açıkta kalmamak için mücadele ederken onların birinci gündemi cumhurbaşkanlığı pazarlıkları, ardından milletvekilliği pazarlıkları, parti binaları önünde havaya sıkılan kurşunlar, gazi mecliste yerlere fırlatılan kurşun kovanları olabiliyor. Biz biliyoruz ki empati yoksunu kişiler; çevresinde olup biten olaylara ya da durumlara karşı ilgisiz, duyarsızdır. Kendilerini çevrelerindeki insanların yerine koyma, onların duygularını anlayabilme, hissettiklerini hissedebilmede zorluk çekerler. Sözel olmayan iletişimi anlayamazlar. Jest, mimik ve vücut dilini doğru kullanmada zorluk çekerler. Genelde kendilerinden bahsederler ve diğer insanların hayatlarını merak etmezler, anlattıklarıyla ilgilenmezler. Tek yönlü iletişimde bulunurlar. Klik oluştururlar. Depresyona girme ve kaygı eğilimleri yüksektir, öfke nöbetleri ve davranış sorunları gösterebilirler.

Ne yazık ki empati yoksunluğu, içinde bulunduğu ortam gereği devamlılık gösteren bir rahatsızlıktır. Bu rahatsızlık kişinin duygusal, bilişsel, sosyal hayatı başta olmak üzere yaşamının her alanını etkiler.

Empati yoksunlarının topluma zarar vermesini önlemek için toplumun önüne rol model veya lider olarak sunulması doğru değildir. Toplumda kaosa neden olur. Bir ve beraber yaşama kültürünü bozar. İnsanların bencilleşmesine ve saldırganca davranmasına ortam hazırlar. Zaten olup bitenlerden bunu görmek mümkün.

Unutulmamalıdır ki; sevinç ve mutluluklar paylaştıkça çoğalır, acılar ise paylaştıkça azalır. İnsani ya da empatik olanı da budur.