Emir Buhari Mahalle Mektebi’ne iki sene devam eden M. Akif, 1879 yılı sonlarında Fatih İbtidâisi’ne geçti. Babası Müderris Tahir Efendi kendisine Arapça öğretmeye başladı. Tahir Efendi, aynı zamanda Mühürdar Emin Paşa ailesinin hususi öğretmeni idi. Enin Paşa’nın oğulları İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1870-1957) ile Ahmet Tevfik’e ve aileye mensup öteki çocuklara ders vermekteydi. Bu dersler, kışın Bakırcılar’daki Emin Paşa Konağı’nda, yazları ise Yakacık’taki köşkte yapılıyordu.

Fatih Emir Buhari mahalle mektebi

Mehmet Akif, 4 yıl 4 ay ve 4 günlük iken 1878 yılı Şubat ayı başlarında (Muharrem 1295) geleneğe uyarak Fatih’te Emir Buhari Mahalle Mektebi’ne başlatıldı. Akif, anılarında bu dönemi, “İlk tahsile, Fatih civarında “Emir Buhârî” mahalle mektebinde ve dört yaşında başladım. Hocamı şahsen hatırlarım. Fakat ismini hatırlayamıyorum. Burada iki sene kadar bulundum.” şeklinde anlatmıştır.

FATİH İBTİDÂİSİ (İLKOKULU)

Emir Buhari Mahalle Mektebi’ne yaklaşık olarak iki sene devam eden M. Akif, 1879 yılı sonlarında Fatih İbtidâisi (ilkokul)’ne geçti. Babası Müderris Tahir Efendi kendisine Arapça öğretmeye başladı.

Akif anılarında bu dönemi şu şekilde anlatmıştır: “Fatih’te Muvakkithane’nin yanındaki İbtidâi Mektebi’nde ilk tahsile devam ettim. Bu, Maarif Nezareti’ne bağlı resmi bir mektepti. Birçok hocaları vardı.

Hem bu mektebe gidiyordum, hem de pederim bana yavaş yavaş Arapça okutuyordu. Bu mektebe üç sene devam ettim. O zamanki programa göre ders gördük…

İptidâi’de Beğlikçi Nâsır Bey’in oğlu Haşim Bey (Eski Posta ve Telgraf Nazırı) arkadaşımdı…”

Yukarıda bahsedildiği gibi, Akif’in babası Tahir Efendi, aynı zamanda Mühürdar Emin Paşa ailesinin hususi öğretmeni idi.

Enin Paşa’nın oğulları İbnülemin Mahmut Kemal İnal (1870-1957) ile Ahmet Tevfik’e ve aileye mensup öteki çocuklara ders vermekteydi. Bu dersler, kışın Bakırcılar’daki Emin Paşa Konağı’nda, yazları ise Yakacık’taki köşkte yapılıyordu. Bu sebeple Tahir Efendi de ailesiyle birlikte yazın Yakacık’a giderek, köşkün bir dairesinde kalmakta idi.

Akif, İbnülemin kardeşlerle birlikte derslere katılıyor ve yazları onlarla arkadaşlık ederek Yakacık’ta kalıyordu.

FATİH MERKEZ RÜŞTİYESİ (ORTAOKULU)

Üç yıllık ibtidâiyi bitiren Akif, 1882 yılında Fatih Merkez Rüştiyesi’ne başladı. Bu sırada babasından Arapça dersler almaya devam ediyordu. Ayrıca Fatih camiinde Farsça dersler veren, “Gülistan” ve “Mesnevi” okutan Es’ad Dede’yi de takip etmekteydi. Türkçe, Arapça, Farsça (Acemce) ve Fransızca derslerinde de akranlarından çok ileri olan Akif’in lisan öğrenme konusunda özellikle yetenekli olduğu görülüyordu.

Rüştiye yıllarında Akif’te şiir merakı uyandı. Şiir kitapları okumaya başladı. İlk okuduğu manzum eserin Fuzûlî’nin “Leyla ve Mecnûn” isimli eseri olduğunu kendisi ifade etmektedir.

M. Akif, bir taraftan şiir okurken, diğer taraftan da ders arkadaşı İbnülemin Mahmut Kemal’le birlikte manzumeler de yazmaya çalışıyordu.

Akif’in anılarında, eğitim ve öğretim hayatına ait bilgiler Rüştiye Mektebi dönemi için önceki okul yıllarına göre daha fazladır. Öğretmenleri, arkadaşları, dersleri, ilgi alanları, babası ve annesinin onun özellikle dini eğitimi konusundaki etkileri gibi pek çok konuda ayrıntılı bilgi vermektedir. O bu dönemi şu şekilde anlatmıştır:

“Rüştiye Mektebim, Fatih’te Otlukçu Yokuşu’nda bulunan Fatih Merkez Rüştiyesi’dir. Buradaki hocalarımdan hatırladıklarım, Başmuallim Hoca Süleyman Efendi, İkinci Muallim Mustafa Efendi, Üçüncü Muallim Hâfız Osman Efendi. Bunlardan Süleyman Efendi Arnavut, Mustafa Efendi Anadolulu idi. Osman Efendi sarı sakallı bir zattı. Diğer hocalar seyyar idiler. Bu seyyar hocaların en mühimmi son sınıfta kendisinden Türkçe okuduğum, Hoca Kadri Efendi’dir.

Hoca Kadri Efendi (Hoca Kadri Efendi (1860-1918), Abdülhamit devrine de İttihat ve Terakki Hükümetlerine de muhalif bir zattır. Paris’te vefat etmiştir. Basılmış dört eseri vardır A. G.) Abdülhamit devrinin hürriyetperver şahsiyetlerindendir. O devirde evvela Mısır’a kaçtı. Orada ‘Kanun-ı Esâsî’ gazetesini çıkardı. Sonra Paris’e gitti. Paris’te Harb-i Umumi (Birinci Dünya Savaşı) ortalarına kadar yaşadı. İlmen ve ahlâken çok yüksek bir zat. Aslen Herseklidir. İngiliz Kerim Efendi’den, Hoca Tahsin Efendi’den okumuş. Arapçası, Acemcesi (Farsçası) çok kuvvetli. Fransızca da öğrenmişti. Paris’te ilerletmiştir. Bu zat lisan itibariyle üzerimde çok müteessir oldu. O kadar yüksek bir adamın alelâde bir nasihati bile tesir yapar.

Rüştiye tahsiline devam ederken, babamdan gene Arapça okurdum ve epeyce ilerlemiştim; seviyem mektep programından çok yüksekti. Babam okuturken, o zamanın usulünü ve kitaplarını takip ediyordu.

Mektepte okunan Farisi ile iktifa etmezdim. Fatih Camii’nde ikindiden sonra ‘Hâfız Divânı’ gibi, ‘Gülistan’ gibi, ‘Mesnevi’ gibi muhalledâtı okutan Esad Dede’ye devam ederdim. Rüştiye tahsilimde esasen en çok lisan derslerine temayülüm vardı. Dört lisanda da (Türkçe, Arapça, Acemce, Fransızca), birinci idi.

Şiiri çok severdim. İlk okuduğum şiir kitabı Fuzûlî’nin ‘Leylâ ve Mecnun’u olmuştur. Babam bu temayülüme ses çıkarmazdı…

Rüştiye’de kayda şayan bir arkadaşı hatırlamıyorum. Mamafih sevdiğim arkadaşlarım vardı.

İlk dini terbiyemi veren ev ve mahalle, İptidâi, Rüşti tahsilde aldığım telkinler olmuştur. Bilhassa evin bu husustaki tesiri büyüktür. Annem çok âbit ve zâhit bir hanımdı. Babam da öyle. Her ikisinin de dini salâbetleri vardı. İbadetin vecdini, zevkini, heyecanını tatmışlardı. Pederim, Hacı Feyzullah Efendi merhumun müritlerindendi. Nakşi Şeyhlerinden olan Feyzullah Efendi o zaman hayatta idi. Annemin tarikata intisabı yoktu. Babam bana tasavvuf telkininde bulunmamıştır.

Rüştiye’de vezinsiz, kafiyesiz özenme kabilinden nazım parçaları karalardım.”

Akif, üç yıllık rüştiye mektebini 1885’te bitirmiştir.

MÜLKİYE MEKTEBİ

1885 yılında ortaokulu bitiren Mehmet Akif’i babası Tahir Efendi meslek seçimi konusunda serbest bıraktı. Bunun üzerine Mülkiye Mektebi’ni seçen Akif, bu mektebin “Hazırlık Okulu” olarak açılmış bulunan “Mülkiye İdadisi” (sivil lise)’ne girdi. Zamanın en tanınmış edip ve şairlerinden Muallim Naci (1850-1893), bu okulda Akif’in edebiyat öğretmeni olarak derslerine girmiştir.

M. Akif, üç yıllık Mülkiye İdadisi’ni 1888 yılında başarıyla bitirdi. Bundan sonra Mülkiye’nin yüksek kısmına geçen Akif, bu okulda ancak bir iki hafta kadar okumuştur.

M. Akif aynı yıl (1888) babası Tahir Efendi’yi kaybetti. Bu yıllarda aile ciddi bir sıkıntıyla karşı karşıya kalacaktır. Babasının ölümünden bir yıl sonra, zaten maddi sıkıntı çeken aile Sarıgüzel’deki evlerinin yanması ile iyice sarsılacaktır. Bu yıllarda Akif’in maddi sıkıntılardan dolayı Baytarlık Mektebi’ne başlamadan önce Bayezit Camii avlusunda teşbih sattığı rivayet edilmektedir.

Mülkiye Mektebi dönemini kendisinden dinleyelim: “Rüştiye’yi bitirince pederim, mektep ve meslek tercihimi bana bıraktı. Ben de o zamanlar parlak bir mektep olan Mülkiye’yi tercih ettim. O vakit Rüştiye’den Mülkiye’ye talebe alınırdı. Fakat tam benim Rüştiye’den çıktığım sene Mülkiye teşkilatı tadil olundu. Beş senelik tahsil müddeti ikiye ayrıldı: 1. Üç senelik idâdi (lise), 2. İki senelik âlî (yüksek) kısım… Rüştiye’den çıkınca işte bu teşkilata göre Mülkiye’nin idâdi kısmına girdim. Üç sene sonra şahadetname (diploma) aldım, âlî (yüksek) kısma geçtim.

Ancak ben bu dördüncü (âlî birinci) seneye devam ederken, pederimin vefatı, sonra yegâne mev’amız olan evimizin yanması üzerine zaruret içinde kalmıştım. İki sene sebat edip Mülkiye’yi bitirmek kabildi. Lakin o aralık mezunlara ya hiçbir vazife vermiyorlar yahut onları gayet cüz’i bir maaş ile istihdam ediyorlardı.”

HALKALI BAYTAR VE ZİRAAT MEKTEBİ

Mülkiye İdadisi’ni bitiren Mehmet Akif, Mülkiye Mektebi’nin yüksek kısmına devama başlamıştı. Ancak bu okuldan mezun olmuş pek çok genç vardı. Bunların o yıllarda iş bulmaları zor olduğu gibi maaşları da azdı. Hâlbuki ailesi maddi sıkıntı içinde bulunan Akif, geçim meselesini ciddi olarak düşünmek zorundaydı.

Bu nedenle durumları kendisiyle aynı olan birkaç arkadaşı ile birlikte yeni kurulmuş olan ve 1899 yılı sonunda eğitim ve öğretime başlayacak olan Baytarlık Mektebi’ne geçmeye karar verdiler. İlk “sivil veteriner yüksekokulu” olan bu okulun mezunlarına hemen iş verilecekti.

Dört yıllık olan Baytarlık Mektebi, Ahırkapı’daki sivil Tıbbiye Okulu’nda açıldı. Burada gündüzlü olarak iki yıl okuyan ilk veterinerlik öğrencileri, 1891’de inşaatı tamamlanan Halkalı’daki okula geçtiler ve kalan iki yılı da yatılı olarak burada okudular.

Okulun ilk sınıfı yirmi beş kişi idi. Bunun on dokuzu Halkalı’ya geçti ve on yedisi mezun oldu. Mehmet Akif bu okulun özellikle son iki yılında şiirle çok meşgul olmuştur. Divan edebiyatına nazire olarak birçok manzume kaleme almış ve arkadaşlarına uzun manzum mektuplar yazmıştır. O, bu yıllarda yazdıklarını daha sonra tamamen imha edecek, bunların bir yerde yayınlanmış olanlarıyla, bazı meraklıların defterlerinde bulunanlar ancak kurtulabileceklerdir.

Mehmet Akif, 22 Aralık 1893’te, o zaman “Halkalı Baytar ve Ziraat Mektebi” adını taşıyan “Veterinerlik Fakültesi”nden birincilikle mezun oldu. Sınıfın ikincisi ise Simon Efendi adında bir Ermeni arkadaşı idi.

Mehmet Akif’in Sivil Veterinerlik Fakültesi’nden mezun olduktan sonra aldığı diploması 22 Eylül 1897 tarihlidir ve Ziraat Bölüm Başkanı Dr. Ohannes ile Ziraat Nazırı ve Okul Müdürü Selim Melhame tarafından imzalanmıştır. Diplomada Akif’in 1873 İstanbul doğumlu olduğu ve okulu 1893’te bitirdiği yazılıdır.

BAYTAR MEKTEBİNİ BİRİNCİLİKLE BİTİRDİ

Mehmet Akif, Mülkiye Mektebi’nin yüksek kısmından Halkalı’ya geçişi ve oradaki eğitimi konusunda şunları anlatmıştır:

“Bu sırada idi ki, ilk defa olarak Mülkiye Baytar Mektebi ihdas olundu. Birkaç arkadaş, ‘bu mektep yenidir, çıkanlara memuriyet vereceklerdir’ diye, Mülkiye’yi terk ettik, yeni mektebe girdik. O zaman Baytar Mektebi iki senesi neharî (gündüzlü), iki senesi leylî (yatılı) olmak üzere dört senelik idi. Biz neharî kısmını bitirince Halkalı’daki leylî kısmına geçtik. İdadi’de, Mülkiye’de, Baytar Mektebi’nde gene en çok lisan derslerinde iyi idim. Şiirle iştigalim Baytar Mektebi’nin Halkalı’daki son iki senesinde hızlandı. Çok manzum parçalar yazdım. Sonra bunların hepsini mahvettim. Şiirle alakamı artırmak için orta ve yüksek tahsilde yeni bir müessir çıkmamıştı. Eski temayülüm inkişaf etmiştir.

İlk manzumelerimin mevzuları dini, garami, ahlaki idiler.

Baytar Mektebi’nde hocalarımızın ekserisi doktordu. Bunlar da mesleklerinde yüksek, hem de dini salabet (sağlamlık) erbabı idiler. Bunların telkinleri de dini terbiyem üzerinde müessir (etkili) olmuştur. İçlerinde bakteriyoloji muallimi Rifat Hüsamettin Paşa (Ölümü: 1922) gibi kıymetli hocalarımız vardı.

Baytar mektebini birincilikle bitirdim…”

 

YARIN: Halkalı’daki hocaları ve dersleri