ATATÜRK’TE İSLAMÎ BİLGİ İLE BİRİKİMİN OLUŞUMU VE KAPSAMI -11-

Namık Kemal’i çok seven Mustafa Kemal, ondan çok etkilenmiş, ancak ‘romantizmini’ asla benimsememiştir. Osmanlı Devleti’nin sınırları’ anlamında bir ‘vatansever’ olan Namık Kemal’in tersine Mustafa Kemal, daha kurmay yüzbaşılığından itibaren daima ‘Türk çoğunluğuna dayalı’ bir vatandan ve orada ‘yeni bir Türk devleti kurmaktan’ bahsetmiştir.

Namık Kemal (21 Aralık 1840, Tekirdağ – 2 Aralık 1888, Sakız) Namık Kemal, Türk milliyetçi hareketini ve Jön Türkleri etkilemiş, Türk edebiyatının Batılılaşmasına önemli katkılar yapmış bir şair ve yazardır. Vatan ve Hürriyet fikirlerini, bütün yurttaşların yasalar karşısında eşitliğini savunmuştur. Bunu gerçekleştirmek için istibdat yönetiminin yıkılarak halkın çıkarlarını koruyacak bir “meşrutiyet” yönetiminin kurulması yolunda çalışmıştır. Atatürk’ün daha öğrencilik yıllarından başlayarak Namık Kemal’den etkilenmiş ve eserlerini gizlice okumuş olduğunu biliyoruz. Asım Gündüz ve Ali Fuat Cebesoy anılarında M. Kemal’in Namık Kemal’i, “Türk milletinin yüzyıllardan beri beklediği sesi” olarak değerlendirdiğini anlatmaktadırlar.

Silvan’da Hatıra Defteri’ne yazdıkları, M. Kemal’in Namık Kemal’in eserlerini sonraki yıllarda da sık sık okuduğunu kanıtlamaktadır. Özellikle onun, “Şark Meselesi, Hürriyet-i Efkâr” ve “Usul-i Meşveret Hakkında Mektuplar” gibi N. Kemal’in Doğu Sorunu, Düşünce Özgürlüğü ve Meşrutiyet Sistemi hakkındaki görüşlerini içeren “Makalât-ı Siyasiye ve Edebiye”sini bir savaş döneminde ve uzak, küçük bir Anadolu kasabasında okuması, Mustafa Kemal’in söz konusu kitapları yanında taşıdığı izlenimini vermektedir. M. Kemal, Kurtuluş Savaşı yıllarında Namık Kemal’in düşüncelerini ve şiirlerini TBMM kürsüsünden bile dile getirecek, Birinci İnönü zaferinden sonra yaptığı bir konuşmayı, vatan şairi Namık Kemal’in ünlü dizeleri, “Vatanın bağrına düşman dayamış hançerini – Bulunur kurtaracak baht-ı kara maderini” biçiminde değiştirerek bitirecektir.

Şurasını da vurgulamak gerekir ki, Namık Kemal’i çok seven ve ondan etkilenen Mustafa Kemal, onun “romantizmini” asla benimsememiş ve tam bir “akılcı”, “gerçekçi” olarak vatan ve hürriyet şairinden apayrı bir yol tutmuştur. Yine belirtmemiz gerekir ki, “Osmanlı Devleti’nin sınırları” anlamında bir “vatansever” olan N. Kemal’in tersine Mustafa Kemal, daha kurmay yüzbaşılığından itibaren daima “Türk çoğunluğuna dayalı” bir vatandan ve orada “yeni bir Türk devleti kurmaktan” bahsetmiştir. Atatürk Özel Kitaplığı’nda Namık Kemal’in 7 ayrı kitabı bulunmaktadır. Bunlar; “Osmanlı Tarihi (2 Cilt), İmtizac-ı Akvam ve Vaka-i Ahd, Renan Müdafaanamesi, Makalât-ı Siyasiye ve Edebiye, Eş’ar-ı Kemal, Kara Bela ve Tarih-i Harabat” isimli eserlerdir.

TEVFİK FİKRET (26 ARALIK 1867, İSTANBUL– 19 AĞUSTOS 1915, İSTANBUL)

Edebiyat-ı Cedide’nin en önemli temsilcilerinden olan Tevfik Fikret, öğrencilik yıllarından itibaren Mustafa Kemal Atatürk’ü etkilemiş olan şairlerden biridir. Toplumsal içerikli şiirlerinden dolayı ilerici düşünenlerin simgesi haline gelmiş, Türkiye’de Batılı sanat anlayışının yerleşmesinde büyük rol oynamıştır. İstibdata karşı mücadele etmiş ve İkinci Meşrutiyet’in ateşli savunucuları arasında yer almıştır. M. Kemal’in inkılapçı ve çağdaşlaşmacı kişiliğinin Tevfik Fikret’in şiirlerinden etkilendiği, onun özellikle ”Sis, Ferda, Rücu ve hatta Zangoç” isimli şiirlerini çok sevdiğini ve zaman zaman ezbere okuduğunu biliyoruz. Mustafa Kemal, 19 Ağustos 1918’de arkadaşları ile birlikte Aşiyan’a giderek oradaki deftere yazdığı şu sözler; “Tavaf-ı tahatturunda bulunmakla mübâhi perestişkâran-ı Fikret” (Anma ziyaretinde bulunmakla kıvanç duyan Fikret dostları) ondaki Fikret sevgisini çok açık bir şekilde göstermektedir.

Namık Kemal’in oğlu Ali Ekrem Bolayır’ın Tevfik Fikret’in el yazısı ile yazılmış olan “Eş’ar-ı Kemal” adlı derlemeyi M. Kemal’e armağan etmesi ve bunun Atatürk’ün özel kitaplığında N. Kemal ve T. Fikret’in kitaplarının yanı başında yer alması da ayrı bir önem ve özellik taşımaktadır.

Atatürk’ün yaşantısı süresince özel sohbetlerinde ve meclislerinde edebiyat konusu ve bunların içinde de Fikret konusu sık sık gündeme gelmiştir. Bir Karadeniz vapur gezisinde sohbet konusu yine Fikret’tir. Orada bulunan Ragıp Şevki’nin anlatımı ile; “Bir aralık Atatürk etrafına bütün gençleri toplamış, onlara Fikret’e olan hayranlığını anlatıyor: ‘Onu biz mektep sıralarında okurduk. Ondaki heybet, ondaki vakur ahenk hiçbir şairimizde yok!’ diyor. Sonra gençlerden Fikret’in bir şiirini istiyor. Bir genç gür sesle: ‘Ben Ferda’sını söyleyebilirim Atam!’ diyor. Atatürk’ün yüzünde tatlı çizgiler belirdi: ‘Ferda’yı mı? Ah, delikanlı, benim en çok sevdiğim şiirdir o… Onu sana söyletmeyeceğim… Kendim söyleyeceğim. Ve Atatürk gür bir sesle, gençlerin yüzüne bakarak okumaya başladı: Ferda senin, senin bu teceddüt, bu inkılâp Her şey senin değil mi zaten? Ey şebap.” Yine Atatürk’ün çocukluk arkadaşlarından Asaf İlbay’ın anlattığı bir anekdot da şu şekildedir: “16 Ocak 1937. Yüksek Ticaret Okulu Mezunları mutat toplantılarını Perapalas salonlarında yapmıştı… Bir aralık söz edebiyata geçti. Atatürk Tevfik Fikret’i çok sevdiğini ve onun edebi kıymetinin çok yüksek olduğunu ve bilhassa Fikret’in inkılâpçılığını çok beğendiğini ilave etti… İsmail Müştak Mayokan’ı çağırarak, Fikret’in Ferda’sını sahneye çıkarak okumasını emretti. Arkadan Sis ve Rücu okundu. Rücu’dan sonra Atatürk güldü, çok neşelendi ve etrafına dönerek: ‘Hangi Türk şairi böyle inkılâpçı şiirler yazmıştır? Dedi.” Atatürk Özel Kitaplığı’nda Tevfik Fikret’in iki eseri bulunmaktadır. Bunlar, “Rübab-ı Şikeste ve Haluk’un Defteri” isimli eserlerdir.

ŞEHBENDERZADE FİLİBELİ AHMET HİLMİ (1865, FILIBE –17 EKİM 1914, İSTANBUL)

Atatürk’ün “toplumsal, özgürlükçü ve devrimci” görüşlerinin oluşmasında ve İslam, İslam tarihi konusundaki fikirlerinin gelişmesinde etkili olan düşünür ve yazarlar arasında dönemin önemli İslamcı düşünürleri arasında yer alan Şehbenderzade Ahmet Hilmi’nin ayrı bir yeri vardır. Cemiyet-i İslâmiye (1861’de kurulan ve Mecmua-i Fünun adıyla ülkemizde ilk bilim dergisini çıkaran dernek) üyelerinden, Tasvir Gazetesi yazarlarından ve Hikmet Gazetesi’nin de sahibi olan A. Hilmi’nin özellikle “Allah’ı İnkâr Mümkün müdür?” ve “İslâm Tarihi” eserlerinin Atatürk’ü çok etkilediği görülmektedir.

Bu iki eserdeki görüşlerin özellikle laiklik ilkesi bakımından Atatürk’e etki yaptığı kabul edilmektedir. Allah’ı İnkâr Mümkün müdür? Kitabında Osmanlı toplumunun Ortaçağ hayatından çağdaş yaşama geçmek zorunda olduğunu öne süren ve bu konuda yavaş yavaş bir ilerlemeyi değil hızlı bir değişimi, ilerlemeyi yani bir nevi “devrimi” zorunlu gören A. Hilmi, aynı zamanda ateşli bir “özgürlükçü” olup, özgürlüğü, “insanlığın temel koşullarından biri” olarak değerlendiriyordu. 1911’de basılmış olan Allah’ı İnkâr Mümkün müdür? kitabını Silvan’da görevli iken 3 gün içinde dikkatlice okuduğunu bildiğimiz Atatürk’ün, Özel Kitaplığı’nda Şehbenderzade Filibeli Ahmet Hilmi’nin “Tarih-i İslâm” isimli eseri bulunmaktadır.

YABANCI YAZAR VE DÜŞÜNCE ADAMLARI

Yukarıda değinildiği gibi, M. Kemal Atatürk’ün düşünce sistemi ve kurduğu milli, laik, tam bağımsız ve milli egemenliği esas alan Türkiye Cumhuriyeti döneme derin etkiler yapan mesela Fransız İhtilali gibi büyük gelişmelerden önemli oranda etkilenmiştir. Bu anlamda bakıldığı zaman Atatürk’ün fikri altyapısının oluşmasında, Fransız İhtilali’nin de fikri altyapısını oluşturan yazar ve düşünürlerin etkilerinin olduğu görülmektedir. Atatürk’ün düşüncelerinde ve gerçekleştirdiği Türk Inkılâboında “akılcılık” (rasyonalizm) ve “olguculuk” (pozitivizm)’un izleri bulunmaktadır. Aklı ve bilimi klavuz edinen ve hurafelere karşı çıkan Atatürk’te belirgin bir akılcılık ile gerçekçiliğin temel kişilik özelliklerinden olduğu görülmektedir. Bu nedenle onun bu konuda etkilendiği düşünürlerin başında akılcılığın büyük temsilcisi “Descartes” ve yine bu akımın ünlü temsilcisi “Kant” gelmektedir.

Fransız İhtilali’nin yalnızca akılcı yönlerini benimseyerek gelişen “Auguste Comte” olguculuğu, o dönemdeki Türk aydınları arasında da yayılmış, özellikle Ahmet Rıza Bey’in yayınları ve çabaları ile İttihat ve Terakki çevrelerinde etkili olmuştur. M. Kemal’in gençlik yılları, olguculuğun Türkiye’de etkili olduğu bir döneme rastlamıştı. Ancak “hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir” diyen Atatürk’ün olguculuk anlayışı; Comte’un basit bir takipçiliği şeklinde değil, insan düşüncesinin eriştiği bir aşama olarak ortaya çıkar. Atatürk’ün, Fransız İhtilalinin fikri hazırlayıcıları arasında üzerinde en çok durduğu, eserlerini okuduğu ve kendi düşünce hayatının oluşmasında en çok yararlandığı düşünürlerden biri şüphesiz “J. J. Rousseau” dur.

Türk aydınlarının daha Yeni Osmanlılar hareketinden itibaren bilip, tanıdığı Rousseau ile M. Kemal daha öğrencilik yıllarında tanışmıştır. Bu düşünürün en çok, kişi için “özgürlükçü”, toplumda siyasal rejim olarak da “cumhuriyetçi” yönü M. Kemal’i etkilemiştir. M. Kemal J. J. Rousseau’nun bütün eserlerini incelediğini TBMM kürsüsünden biraz da övünerek açıklamıştır. Onun, Rousseau’nun “Contrat Social” (Toplum Sözleşmesi)’inin 1913’te yapılan Türkçe çevirisini çok dikkatle okuyup, işaretlediğini biliyoruz. Namık Kemal’i çok seven Mustafa Kemal, ondan çok etkilenmiş, ancak ‘romantizmini’ asla benimsememiştir. Osmanlı Devleti’nin sınırları’ anlamında bir ‘vatansever’ olan Namık Kemal’in tersine Mustafa Kemal, daha kurmay yüzbaşılığından itibaren daima ‘Türk çoğunluğuna dayalı’ bir vatandan ve orada ‘yeni bir Türk devleti kurmaktan’ bahsetmiştir.

YARIN: Dünyanın bir yaratıcısı olduğuna inanıyordu

Ziya Gökalp

(23 Mart 1876, Diyarbakır – 25 Ekim 1924, İstanbul)

“Türkçülük” düşüncesini sistemli bir hale getiren, İkinci Meşrutiyet ve Cumhuriyet dönemlerinde düşünce ve siyaset alanlarına önemli etkiler yapmış olan Ziya Gökalp’in M. Kemal’in düşünce ve uygulamaları üzerinde derin etkileri olduğu bilinmektedir. Bu anlamda bakıldığında, cumhuriyet öncesinde ve cumhuriyetin oluşmasında Ziya Gökalp’in sosyolog ve mütefekkir olarak çok özel ve önemli bir yeri olduğu görülür. Atatürk’ün bazı düşünceleri ile Gökalp’in düşünceleri arasında bazı ayrılıklar bulunmasına rağmen; Türk tarihine bütünlülük ve devamlılık içinde bakış, halkçılık ilkesi, Tevhid-i Tedrisat (eğitim ve öğretimin birleştirilmesi), laiklik ve Türk kimliğini koruyarak çağdaşlaşma modeli, kadın hakları, medeni kanun gibi Türk Inkılâbının temelini oluşturan pek çok konuda Ziya Gökalp’in etkileri açıktır. Z. Gökalp, dönemin ünlü sosyoloğu E. Durkheim ekolünün güçlü bir temsilcisi idi. Atatürk, E. Durkheim’in fikirlerini sadece Gökalp aracılığı ile öğrenmemiş; onun iki eserini MEB. yayınlarında Türkçeye çevirterek yayınlatmış ve 1932’de İstanbul Dolmabahçe’de iken onun bir eserini kütüphaneden getirterek Fransızca aslından okumuştur. Atatürk Özel Kitaplığı’nda Ziya Gökalp’in üç önemli eseri bulunmaktadır. Bunlar, “Türk Medeniyeti Tarihi, Türk Töresi ve Altın Işık” isimli eserlerdir.