Türk tarihinin ilk dönemleri Orta Asya, Avrasya bozkırlarında yaşanmıştır. Türk göçebe toplumunda obalar arası yardımlaşma ve dayanışma bir zorunluluk olarak ortaya çıkmış ve zamanla tüm Türklerin sosyal yaşam kültürünün vazgeçilmez bir özelliği haline gelmiştir. Biz Türkler İslam dini ile tanışması ile birlikte bu kadim kültürü toplumsal bir gelenek olarak her zaman sürdürmüştür.

İnancımıza göre, Kur’an ayı Ramazan’ın içinde bulunduğumuz bu günlerde adeta bütün yeryüzü bir ibadethaneye dönüşür. Rahmet, mağfiret ve takva insanın tüm ruhunu ve bedenini esir alır.

Ramazan ayında sahurun bereketi, iftarın sevinci, teravihin manevi hazzı sabırla yaşanır. Bu ayda yardımseverlik vardır. İnsanlara yardım eli uzatma, birileri açken tok yatmama, insanlığın huzur ve mutluluğu, birlik ve dirliği için elindeki nimetleri paylaşarak gönül köprüleri kurma vardır.

Ramazanda, unutulan değerler yeniden hatırlanır. Ailesine, akrabalarına, yaşlılara, yoksullara,  kimsesizlere, yetimlere ve bütün insanlığa yönelik yardımlaşmanın ruhi iklimi yaşanır.

Yardımlaşma karşılık beklemeden inanmışlığın bir tezahürü olarak yapılan bir eylemdir.  Yardımseverlik, birey açısından servet sahibinin kendisine, topluma ve Rabbine karşı içtenliğini, samimiyetini gösteren; sosyal açıdan ise toplumda adaleti ve hakkaniyeti tesis etmeyi amaçlayan bir davranıştır.

Son zamanlarda, savaşların, işgallerin, soykırımların, ihtilallerin, sömürgeciliğin ve şiddetin had safhaya çıktığı bir dünyada yaşıyoruz. Dünyanın önemli bir bölümü açlık, sefalet ve korku içinde temel ihtiyaçlarını karşılamanın mücadelesini verirken, diğer bir bölümü sorumsuz bir tavırla arzuların peşinde koşuyor. İnsanlığın, insanlığını yeniden gözden geçirmesi gereken günlerden geçiyoruz.

“Ben Müslüman’ım” diyen herkes, özüne dönmelidir. Yardımlaşmanın ve dayanışmanın yeniden Türk-İslam coğrafyası başta olmak üzere tüm dünyada hâkim kılınması için seferber olunmalıdır. Bunun için Türk-İslam kültürüne uygun olarak yakın çevresinden başlayarak yardımlaşmayı ahlaki bir ilke olarak yaymalıdır.

Yardım yaparken, ihtiyaç sahibi yoksula ulaşırken, kişiyi rencide etmeyen, insan hak ve onurunu incitmeyen, toplumsal hassasiyet ve duyarlılığı ön planda tutan bir anlayışla hareket edilmelidir. Bir elin verdiğini diğer elin görmemesi hassasiyeti gözetilmelidir. Kadim Türk örf ve adetleri bunun en güzel örnekleri ile doludur.

Neticede yardımlaşma insanı temizleyen ve insanlık değerlerini ortaya çıkaran, yaşamın vazgeçilmez kutsal tutum ve davranışıdır. Türk-İslam toplumu insan olmaya ve insan kalmaya esas olan yardımlaşma ve dayanışma davranışının değerini bilerek yaşamaya ve yaşatmaya devam etmelidir. Bizim kurtuluşumuzun da dünyanın kurtuluşunun da anahtarı bizdedir. O anahtar, genetik olarak taşıdığımız özümüzdür.

Kur’an ayı Ramazanın hayır ve güzellik getirmesi dileği ile.