Türkiye Cumhuriyeti, tarihi boyunca hassas jeopolitik ve jeostratejik konumu gereği gerek iç gerek dış politikada atacağı adımlarda bu hassasiyetin gereğine uygun olarak hareket etmek durumunda kalmıştır. Tarihimiz ve bugün pratik olarak deneyimlediklerimiz, bizlere bu hassasiyetin getirdiği zorunlu yavaşlığın yalnızca Türk Dünyası’na yönelik bir politikalar dizininin uygulanmasıyla giderilebileceğini gösterdi. 2020 yılında 44 gün içerisinde Türkiye’nin desteği ile Azerbaycan’ın kapanmak bilmeyen Karabağ yarası nihayet kabuk bağladı ve iyileşme sürecine başlamış oldu. 1 yıl sonrasında Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanan uluslararası antlaşma statülü “Şuşa Beyannamesi” de, başta Azerbaycan Türkleri olmak üzere bütün Türk Dünyası’nın beklediği ve muhtaç olduğu çoban ateşini yakmış oldu.

“Şuşa Beyannamesi” Türkiye ile Azerbaycan arasında imzalanmış olan çok geniş kapsama ve anlama sahip bir antlaşmadır. Antlaşmaya göre iki ülkeden birinin savaş tehdidiyle karşı karşıya kalınması durumunda, BM Şartı’nın amaç ve ilkelerine uygun olmak kaydıyla iki ülkenin silahlı kuvvetleri koordineli hareket edeceklerdir. Anlaşmada Türkiye ve Azerbaycan’ın, uluslararası ve bölgesel kuruluşlarda birbirlerinin menfaatlerini öncelemesi, ülkelerin diasporaları arasında işbirliğinin teşvik edilmesi, savunma sanayisinde ve siber güvenlik alanında işbirliğinin genişletilmesi ve derinleştirilmesi gibi çok sayıda çeşitli entegrasyon faaliyetine yer verilmiştir.

Beyannamede belirtilen esaslar çerçevesinde geçtiğimiz yıllarda çok sayıda ortak tatbikat gerçekleştirilmiş, iki ülkenin de askeri teçhizatlarının revizyonu ve iyileştirilmesi için ortak çalışmalar yapılmıştır. Azerbaycan, TSK benzeri bir modelin uygulama çalışmalarına başlamış, antlaşmanın imzalanmasından 18 gün önce Azerbaycan’da “Milli Müdafaa Üniversitesi” kurulmuştur. Bu üniversitenin Rektör Yardımcılığı görevine Milli Savunma Üniversitesi’nin Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Talat Canbolat 1 yıl süre ile atanırken, Milli Müdafaa Üniversitesi Rektör Yardımcısı Albay Reşad Tahirov da Milli Savunma Üniversitesi’nde 1 yıllık Rektör Yardımcılığı görevine getirilmiştir.

II Karabağ Savaşı öncesinde Azerbaycan Ordusu içerisinde, Rusya ve diğer dış odaklarla ilintili olduğu yaygın olarak bilinen ancak şahıslarına yönelik olarak herhangi bir önlem alınmayan yüksek rütbeli kimseler, Türkiye’nin müdahalesi ile birlikte savaş sürecinde oyun dışı kalmışlardır. Harekat planlamasının gerçekleştirilmesinde TSK mensubu Türk generalleri de etkin rol almış, sonuç olarak II Karabağ Savaşı kesin Türk zaferi ile noktalanmıştır.

“Şuşa Beyannamesi”nin son bölümüne gelindiğinde karşımıza şu ifadeler çıkmaktadır:

“Taraflar, Türk dünyasının birlik ve refahına hizmet edecek ulusal ve uluslararası çabaların artırılmasına dikkat çekti.”, “Taraflar, Türk kültürel mirasının uluslararası düzeyde tanıtılması ve teşviki alanında ortak işbirliğini güçlendirecek.”, “Taraflar Türk dayanışmasının pekiştirilmesi amacıyla Türk Dili Konuşan Ülkeler İşbirliği Konseyi, Türk Akademisi, Türk Kültür ve Miras Vakfı, TÜRKSOY ve Türk Dili Konuşan Ülkeler Parlamenter Asamblesi çerçevesinde gerçekleştirilen faaliyetlere ivme kazandıracaklardır.”…

Elbette, Taraflar Türk olduğu halde taraflarının Türk olmasından başka rasyonel bir seçenek söz konusu değildir. Tarih, bizi bunun aksini öne sürmekten men etmiştir. Türk Dünyası’nın bir bütün olarak geçirmediği her günün bedeli Doğu Türkistan’da verilen canlar ile ödenmektedir. Türk halklarının başka alternatifi yoktur, ya birlik olacak ya da bir-bir yok olacağız.