“Yeter ki mutlu olsun” diyerek çocuklarını her isteğinde haklı çıkaran ebeveynler, farkında olmadan onların en önemli yaşam becerilerini ellerinden alabiliyor. Prof. Dr. Nevzat Tarhan’a göre ebeveynlik, bir mutluluk servisi değil; yön gösteren, destekleyen ve örnek olan bir rehberlik yolculuğudur. Gerçek mutluluğun, çocuğun kendi seçimlerini yapabildiğinde ve hata yaptığında toparlanabildiğinde ortaya çıktığını söylüyor.
Mutluluğu sağlamak değil, hayatı öğretmek
Birçok anne-baba, çocuklarının üzülmesine, başarısız olmasına veya dışlanmasına izin vermek istemiyor. Bu da doğal… Fakat Tarhan’a göre çocuğu “hiç üzülmesin” diye pamuklara sarmak, onun hayatla bağını zayıflatıyor. Sürekli memnun edilen, her isteği yapılan çocuklar ileride en küçük engelde bile motivasyonunu kaybediyor. Tarhan bu durumu “kırılgan mutluluk sendromu” olarak tanımlıyor. Gerçek ebeveynlik ise, çocuğun hem iyi hem zor zamanlarda duygularını tanımasına yardımcı olabilmekten geçiyor.

Sera çiçeği gibi değil, kökleri güçlü yetiştirin
Tarhan’ın altını çizdiği nokta net: “Anne-babanın görevi, çocuğu hayata hazırlamaktır.” Ona göre ebeveyn, çocuğun yerine düşünen değil, onun düşünmesine rehberlik eden kişidir. “Sera çiçeği gibi yetiştirilen çocuk, dışarıdaki rüzgarda savrulur” diyen Tarhan, çocuklara küçük yaşta sorumluluk verilmeli, hatalarına alan tanınmalı diyor. Çünkü kendi hatasından ders çıkaran çocuk, hem özgüvenini hem de direncini geliştiriyor.
Rol model değil, yol arkadaşı olun
Tarhan, ebeveynin çocuğun gözünde “her şeyi bilen otorite” değil, “beraber öğrenen, birlikte düşünen bir rehber” olması gerektiğini vurguluyor. Çocuğa sürekli hazır cevaplar sunmak yerine, “Sen bu durumda ne hissediyorsun, ne yapardın?” gibi sorular sormak çok daha öğretici. Böylece çocuk, kendi kararlarını sorgulamayı, sorumluluk almayı ve duygularını anlamayı öğreniyor. Yani anne-baba kaptan değil, yol gösteren pusula olmalı.
Çocuğu mutlu etmek, anne-baba olmanın doğal isteği… Ama asıl görev, onu güçlü, kendi ayakları üzerinde durabilen, hata yapmaktan korkmayan bir birey haline getirmek. Çünkü kalıcı mutluluk, başkası tarafından değil; insanın kendi içinde inşa ettiği bir dengeyle mümkün.