Herkes görüyor ki bölgede bir stratejiler savaşı yaşanıyor. ABD ve İsrail’in stratejisi, YPG’yi bölgesel hedeflerinde taşeron olarak kullanmak ve bu örgütü güçlendirmek üzerine kuruluyken; Türkiye ise “Terörsüz Türkiye” süreciyle bu oyunu bozmayı hedefliyor. Türk devleti, terör örgütü PKK’nın aktörleri üzerinden silah bıraktırma ve örgütü feshettirme zemini oluşturarak bunu kalıcı hale getirmeye çalışıyor.
Ne var ki, Türkiye’de bu stratejiyi anlamayanlar sürece ayak bağı olmaya devam ederken, bazı çevreler ise ABD ve İsrail’in stratejisini güçlendirmek için Türk devletinin “Terörsüz Türkiye” hedefi önüne bariyer kurmaya çalışıyor.
ABD, her zaman olduğu gibi bu süreçte de ikiyüzlü davranıyor. İsrail ise PKK/YPG konusunda çok daha sahiplenici bir tavır sergiliyor.
Örneğin ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Barrack, yaklaşık iki ay önce şu ifadeleri kullanmıştı:
“SDG, YPG’dir. YPG, PKK'nın bir türevidir. PKK bugün silah bırakmaya başladı. Bu, Türkiye açısından çok büyük bir gelişme.”
Oysa geçtiğimiz günlerde yaptığı yeni açıklamada bu sözlerinin tam tersini söyleyerek şunları dile getirdi:
“PKK, Türkiye tarafından terör örgütü olarak tanımlanmıştır. ABD de PKK’yi yabancı bir terör örgütü ilan etmiştir. Ancak artık PKK ile ilişkili olmayan başka bir örgüt var: SDG ve YPG. Bunlar IŞİD karşıtı savaşta bizim müttefiklerimiz oldu. Onların kökeni PKK’ya dayanıyordu ama bugün durum farklı.”
Peki, iki ay içinde nasıl oluyor da durum “farklı” hale geliyor?
Eğer YPG ile PKK arasında bir fark varsa, Suriye’de YPG’nin paçavralarında, flamalarında ve posterlerinde neden PKK’nın kurucusu olan bölücübaşı Abdullah Öcalan’ın fotoğrafları yer alıyor?
Eğer gerçekten ayrışmışlarsa, PKK’nın sözde üst düzey yöneticisi Duran Kalkan’ın “Bir kapıyı kapatan Allah diğerini açar. Suriye’de birlik zorla değil, demokrasiyle olur. DSG’ye (YPG) teslim olma dayatması akıl dışıdır.” sözlerini nasıl açıklayacağız?
İşte bu ikiyüzlülükler ve sahiplenmelerin temel amacı, ABD ve İsrail’in bölgesel hedeflerine YPG’yi taşeron yapmak iken; Türkiye’nin “Terörsüz Türkiye” hedefine karşı atılan her art niyetli adım, ABD ve İsrail’in ekmeğine yağ sürmektedir.
Türk devleti, neyi niçin yaptığını çok iyi bilmekte; bölgesel oyunlara karşı da kararlı bir duruş sergilemektedir.
MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli ise, bölgedeki gelişmelerin hem Türkiye’ye hem de bölgenin istikrarına ve barışına nasıl zarar vereceğini önceden görerek; terör örgütlerinin taşeronluğunu ortadan kaldıracak, ABD ve İsrail’in hesaplarını boşa düşürecek stratejiyi ortaya koymuştur.
Buna rağmen bu stratejiye karşı çıkan herkes, aslında sözde “Kürdistan”ın kurulması yolunda bir tuğla taşıyan konumuna düşmektedir. Çünkü PKK’nın varlığı sürdükçe, ABD-İsrail bu hedeften asla vazgeçmeyecektir.
ABD’nin, Türkiye’nin kararlı tutumu karşısında önce zaman kazanmak için “YPG, PKK'nın bir türevidir” demesi; ardından ise İsrail’e Suriye konusunda alan açmak için “PKK ve YPG birbirinden farklıdır” noktasına gelmesi, aslında Türkiye’nin dinamiklerini oyalama çabasından başka bir şey değildir.
Oysa Türkiye’nin ne oyalanacak vakti, ne de boşa harcanacak enerjisi vardır. İşte bu nedenle, “Terörsüz Türkiye” hedefi, sağduyu sahibi herkesin birleşerek hayata geçirmesi gereken bir milli vazifedir. Aksi iddia edenin CIA-MOSSAD ajanlığına dair sorgulamasını yapmak gerekir.