Geçtiğimiz hafta kaleme aldığım “MHP papatya falı sevmez” başlıklı yazımda, Türkiye’de yaşanan yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama ve iş takibi gibi olaylarla toplumda giderek derinleşen sosyal çürümeye dikkat çekmeye çalışmıştım.
Tüm bu sorunlara karşı verilecek mücadelenin adalet, hukuk ve ahlak merkezli olması gerektiğini; iktidarın da muhalefetin de bu konulara asla tarafgirlik penceresinden bakmadan yaklaşması gerektiğini özellikle vurgulamıştım.
Ancak yazıya herkes kendi durduğu noktadan baktı. CHP medyası yazımı “Ekrem İmamoğlu’nu savunmak” için istismar etti.
Oysa benim durduğum nokta, Ekrem İmamoğlu ve benzeri davalar için yazımda açıkça belirttiğim gibi şuydu:
“Her şey adalet, hukuk, vicdan ve ahlak temelinde yürütülse, kimsenin kimseye söyleyecek tek bir sözü kalmaz.
Suç ne? Şu…
Cezası ne? Bu…
Bitti.
Ama kişiye, kuruma veya siyasi pozisyona göre yaklaşımlar değişiyor, hatta dönüşüyor.”
Ekrem İmamoğlu, yolsuzluk ve rüşvet olaylarını organize ettiyse asla gözünün yaşına bakılmamalıdır. Benzeri durum hangi partide yaşanıyorsa, aynı ilke orada da geçerli olmalıdır.
Her partide yolsuzluk, rüşvet, kara para aklama ve iş takibi yapan kişilerin bulunabileceğini veya sızmaya çalışabileceğini vurgulamış; bu konuda MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin geçmişten bugüne gösterdiği hassasiyet ve alınan önlemleri de ifade etmiştim.
Ancak FETÖ’nün olayları maniple etmek için kullandığı tetikçi yorumcuları, “MHP papatya falı sevmez” başlıklı yazımı, sonrasında yapılan operasyonlarla ilişkilendirerek, “Türkgün başyazarı Yıldıray Çiçek operasyona onay veren yazıyı yazdı” şeklinde bir propaganda aracı hâline getirdiler.
Tabi bunların temel amacı yolsuzluk, rüşvet ve hukuksuzluklarla mücadele değil… Zaten FETÖ’nün bu ülkede yaptığı hukuksuzluklar ve adaletsizlikler tarihe geçmiştir. Dertleri dün olduğu gibi bugün de MHP’yi şaibeli olaylara ve suçlara karıştırarak yıpratmaktır. FETÖ’cü olup da MHP’ye kötülük düşünmeyen veya düşmanlık yapmayan bir yazar ya da yorumcu görmek mümkün değildir; bu, onların genetiğine işlemiş bir davranıştır.
Ben, Yıldıray Çiçek olarak operasyon işareti alan veya veren bir gazeteci değilim. Ben, inandığım davayı, mensup olduğum hareketi ve toplumun değer yargılarını korumak için hassasiyetlerimi yazıyorum.
Bu hassasiyet adına yazımın içinde de, “Bir bakan, vali, emniyet müdürü, hâkim ya da savcı herhangi bir sıfat istismarı hissettiğinde, anında MHP ile iletişime geçip teyit alarak yanlışın önüne geçebilir. Böylelikle varsa sıfat istismarcıların ve haramzade çetelerin önüne set vurulur.” ifadesinde bulunmuştum.
FETÖ’nün tetikçileri ise bu geniş kapsamlı hassasiyeti bile, “Yıldıray Çiçek diyor ki; bizim onay verdiklerimizin usulsüzlüklerine yol verin, referansımız olmayanlarla ilgilenmeyin dedi” şeklinde servis ettiler.
Oysa yazımın bütününde topyekûn bir mücadeleden ve ahlaklı bir duruştan bahsetmiştim.
Zaten yazımdaki, “MHP, şehitleri ve gazileri üzerine dua hazinesi biriktirmiş bir partidir. Kendi temizlik eleği her daim çalışır; kimse bundan muaf değildir. ‘Bana işlemedi’ diye saklandığını sananlar bilsin ki, gün gelir o elek onları da bulur.” şeklindeki cümleler bile niyetimin tesciliyken, buna rağmen hassasiyet yüklü yazımı dahi sırf MHP’ye düşmanlık için alçakça manipüle ettiler.
Sosyal çürümeye karşı sorumluluk sahibi herkes duyarlı olmalıdır. Çünkü çürük, sağlam olana sirayet ederse onu da bozar. Gelecek nesilleri korumak için toplumdaki çürümeyi önleyecek tedbirleri geniş kapsamlı olarak almak şarttır. Bunun içinde hukuk, adalet, ahlak toplumun temel direğidir.