Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Adalet ve Refah için Türkiye’nin Diplomatik Vizyonu” başlıklı makalesi, ABD’nin önde gelen yayın kuruluşlarından Newsweek’te yayımlandı. Makalesinde Erdoğan, “Adil bir barış, Filistin halkının 1967 sınırları temelinde, bağımsız, toprak bütünlüğüne sahip ve başkenti Doğu Kudüs olan bir devlete kavuşmasıyla mümkündür. Bu, Orta Doğu’da kalıcı barış ve istikrar için bir zorunluluktur. Dünya devletlerine çağrımız nettir: Filistin Devleti’ni tanıyın.” ifadeleriyle uluslararası topluma seslendi. Bu çağrı sonrası birçok ülkenin Filistin’i devlet olarak tanıması, bölgedeki istikrarın sağlanması ve İsrail’in hukuksuz eylemlerinin durdurulması açısından büyük bir umut kaynağı oldu.
Filistin’i tanıyan devletlerden bazıları şunları ifade etti:
- Kanada – Başbakan Carney: Güvenilir bir barış planı, demokratik yönetim, Filistin için kesin güvenlik önlemleri ve Gazze’ye geniş çaplı, sürekli yardım ulaştırılmasını destekliyoruz.
- Avustralya – Başbakan Albanese: Avustralya, Filistin halkının hakkı olan ve uzun zamandır hedeflediği amaçlarını tanımaktadır.
- İngiltere – Başbakan Starmer: Orta Doğu’da dehşet büyürken, iki devletli çözüm ve barış umudunu canlı tutmak için çalışıyoruz.
- Portekiz – Dışişleri Bakanı Rangel: İki devletli çözüm, adil ve kalıcı bir barışa giden tek yoldur.
Filistin Devleti’ni yakında tanıyacağını açıklayan diğer ülkeler şunlardır: Fransa, Belçika, Lüksemburg, Andorra, Malta, San Marino.
Bu gelişmeler, Filistin’i tanıyan ülke sayısının önümüzdeki dönemde artabileceği yönünde bir atmosfer oluşturmaktadır.
New York’ta gerçekleştirilecek Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun 80’inci toplantısı öncesinde yaşanan bu gelişmeler, işgalci, soykırımcı, katliamcı İsrail Başbakanı Netanyahu’yu oldukça rahatsız etmiş olmalı ki, Filistin’i tanıyan devletlere tepki göstererek şunları ifade etmiştir: “Siz terörizme büyük bir ödül veriyorsunuz. Ve size bir mesajım daha var: Bu olmayacak. Bir Filistin devleti olmayacak.”
“Dağdan gelip bağdakini kovan” anlayışının sapkın bir ürünü olan İsrail’in, dünya devletlerine bu şekilde çenilemesi bile küresel ölçekte bir saygısızlık, hadsizlik ve pervasızlık örneğidir. Yaratık Netanyahu, işlediği suçlara rağmen tek bir mahcubiyet belirtisi göstermemektedir; çünkü insan olmanın bir duygusu onda yok…
Dünya devletlerinin Filistin’i tanıması kâğıt üzerinde kalmamalı, uluslararası hukuk kuralları, hakları ve diyalogları neyse onları yaşatmalıdırlar. Bu adımların aynı zamanda İsrail’in soykırımını, hukuksuzluklarını durdurmayı öncelikli hale getirmelidir.
İslam dünyası, Batılı ülkelerin attığı adımlardan cesaret alarak harekete geçmeli ve en azından Gazze’de kalan insanları koruma görevini üstlenmelidir. Aksi takdirde, ABD ve İsrail ikilisi oyalama taktikleriyle Gazze’nin tamamını ele geçirecek ve ileride bugün tanınan Filistin’in diğer bölgelerine de göz dikebilecektir. Gazze’nin tamamen işgal edilmesi, bölgedeki barış ve istikrarın kalıcı olarak yok olması anlamına gelir. Çünkü Gazze’deki vahşet, İsrail’in insanlık vasıflarından tamamen yoksun olduğunu açıkça göstermektedir; adeta fırsat buldukça kötülük yapmaya hazır kuduz bir köpek gibidir.
İsrail, uluslararası toplumun ortak iradesiyle durdurulmalı; savaş suçlarından sorumlu olan yöneticileri yargılanmalı ve en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Netanyahu ve ekibinin bu suçlardan kurtulmasına asla izin verilmemelidir.
Filistin’i tanıyan ülkeler, İsrail’in işgal ve saldırılarını durdurmak için somut adımlar atmalı; yaptırımlar, diplomatik baskı ve insani yardım çabalarıyla İsrail’e bedel ödetmeli. Böylece, hayatını kaybeden yüz binlerce mazlum Gazzelinin ruhu da bir nebze olsun teselli bulur. Hayatta kalanlara da güç gelir.
Acizliği utanç olan İslam dünyasına da büyük görev düşüyor: Sadece sözle değil, somut adımlarla, dayanışma ve müdahale mekanizmalarıyla sesini yükseltmek, Gazze’deki insanları korumak için artık geç kalmadan harekete geçmeli.