Son aylarda Türkiye’de gıda zehirlenmesi vakalarında belirgin ve endişe verici bir artış yaşanıyor. Düğünler, fabrikalar, lokantalar, okul kantinleri, öğrenci yurtları, askerî birlikler ve hatta seyyar satıcıların yiyecekleri… Neredeyse her gün farklı bir şehirden yeni bir gıda zehirlenmesi haberi geliyor.
Son örnekler bile tablonun vahametini açıkça ortaya koyuyor:
- Kocaeli / Körfez: Tavuk dönerden 999 kişi zehirlendi.
- Trabzon / Ortahisar: Bir düğünde dağıtılan yemeklerden 65–100 kişi etkilendi.
- Kastamonu / Doğanyurt: Bir mevlitte ikram edilen tavuklu pilav ve ayrandan 30–40 kişi zehirlendi.
- Bursa: Bir iş yerinde tavuk pilav yiyen 11 işçi hastanelik oldu.
Okullarda peş peşe vakalar yaşanıyor:
- Kayseri / Talas – Ortaokul: Sucuk festivalinde tüketilen ürünler sonrası 80 öğrenci ve veli zehirlendi.
- İstanbul / Sarıyer – Okul kantini: Kantinden alınan gıdalar nedeniyle 26 öğrenci etkilendi.
- Mersin / Tarsus – Okul kantini: Kantin ürünleri sonrası 27 öğrenci hastanelik oldu.
Öğrenci yurtları da alarm veriyor:
Sivas, Tokat, Burdur başta olmak üzere birçok şehirdeki yurtlarda toplamda 500’e yakın öğrenci gıda zehirlenmesi şüphesiyle tedavi altına alındı.
Askerî birliklerde de yüzlerce askerimiz gıda kaynaklı rahatsızlık yaşadı.
Son olarak, Almanya’nın Köln kentinden İstanbul’a tatil için gelen Böcek ailesi (anne, baba ve üç çocuk), Fatih’te kaldıkları otelde ve dışarıda tükettikleri sokak yemeklerinin ardından ağır bir gıda zehirlenmesi geçirdi. Anne ve iki çocuk hayatını kaybederken, baba entübe edildi.
(Zehirlenen ailenin iki ayrı hastaneye başvurmasına rağmen gerekli tedaviyi alamaması da ayrıca incelenmesi gereken bir husustur. İlk müdahalede doğru teşhis konulabilseydi, bugün o aileden üç can kaybedilmeyecekti.)
Bu kadar çok ve birbirini takip eden vakalar, ülkede bir gıda terörü gerçeğinin varlığını artık tartışmasız şekilde ortaya koymaktadır.
Bu vahim tablonun temel sebebi, para kazanma hırsının gözü dönmüşlük seviyesine ulaşmasıdır. Daha fazla kâr etmek uğruna her şeyin ucuzuna kaçılıyor; bayatlamış, bozulmuş, son kullanma tarihi geçmiş ya da hijyen dışı koşullarda hazırlanmış gıdalar fütursuzca satılıyor. Böyle bir zihniyet yayıldıkça gıda zehirlenmeleri de doğal olarak artıyor.
Son kullanma tarihi geçmiş ve bozulmuş tavuk etlerini çamaşır suyuyla yıkayıp vatandaşa yediren, bozulmuş etleri depolarda bekletip piyasaya süren gıda teröristleri defalarca yakalanmadı mı?
Pandemi sürecinin ardından ekonomik sıkıntıların derinleşmesiyle birlikte gıda alanındaki yozlaşma da hız kazandı. Kimileri bozuk ve ucuz malzemeler kullanarak “kolay para kazanma” seferberliğine girişti. Kimileri de ucuz olsun diye denetimsiz yerlerden yemek yemeyi tercih etti. Sonuç olarak gıda zehirlenmeleri her geçen gün daha sık ve daha ağır yaşanır hâle geldi.
Resmî kurumlara verilen yemeklerde bile zehirlenme vakaları ortaya çıkıyorsa, bu meselenin ne kadar ciddî olduğu ortadadır.
Tarım ve Orman Bakanlığı (asıl sorumlu), belediyeler (zabıta ve sağlık işleri birimleri) ile Sağlık Bakanlığı kendi sorumluluk alanları kapsamında denetimleri çok daha sıkı hâle getirmelidir. İnsan hayatını hiçe sayarak bu ülkeye gıda terörü yaşatan kim varsa, caydırıcılığı yüksek yaptırımlarla karşılaşmalıdır.