İsrail, Gazze’deki vahşetlerine başladıktan sonra İran, Suriye, Yemen, Tunus, Lübnan ve Katar gibi ülkelere yönelik bombalı saldırılarla kaos yaratmaya çalışan kanlı pergelinin ucunu genişletti. Tüm bunlar yaşanırken, İsrail’in etki odaklarının propagandalarında “Sırada Türkiye var” ve “Türkiye'nin KKTC'deki askeri varlığı İsrail için yeni bir stratejik tehdit” ya da “güvenlik sorunu” gibi mesajlardaki sıklıklar artmıştır.

İsrail, Mustafa Kemal Atatürk’ün Türk milletini uyarırken söylediği “Efendiler, Kıbrıs düşman elinde bulunduğu sürece bu bölgenin ikmal yolları tıkanmıştır. Kıbrıs’a dikkat ediniz. Bu ada bizim için çok önemlidir.” sözünün önemini çok iyi bilmektedir. Bu nedenle Kıbrıs üzerinde son derece düzenli ve planlı stratejik adımlar atmakta; Türk karşıtlığı hiç bitmeyen Yunan ve Rum unsurlarını sistematik biçimde devreye sokmaktadır. Bu süreçle birlikte Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin hareketliliği de belirgin şekilde artmıştır. Öte yandan, İsrail'in Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne (GKRY) yaptığı silah ihracatının 2024–2025 döneminde rekor seviyeye ulaştığı açıklanmıştır. Bu tablo, Rum tarafındaki hareketliliğin neden arttığını ve bölgede neden bir “özgüven şişkinliği” yaşandığını anlamak açısından son derece belirleyicidir.
Nitekim son olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nde (GKRY), lider Nikos Hristodulidis’in de katıldığı yeni komandolar için düzenlenen törende “Mağusa’ya tekrar döneceğiz” mesajları içeren marşların okunması, nasıl bir ruh hâline büründüklerini açıkça göstermektedir.
GKRY lideri, geçtiğimiz haftalarda Baf’a bağlı Hloraka’da, terör örgütü EOKA’ya ait materyallerin sergilendiği “Özgürlük Müzesi”nin açılışını gerçekleştirmiş; burada yaptığı konuşmada özgürlüklerini EOKA’ya borçlu olduklarını söyleyerek “Çocuklarımıza ve torunlarımıza EOKA mücadelesini öğretmeliyiz.” ifadelerini kullanmıştır. Çocuk, kadın, yaşlı demeden KKTC’deki Türkleri hedef almış bir terör örgütünü yeniden diriltme çabası… Tüm bunların aynı zaman diliminde yaşanması, dikkatle analiz edilmesi ve dikkat edilmesi gereken çok önemli gelişmeler değil midir?
Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY), 2003 yılından itibaren Kıbrıs Adası’nın egemen eşit unsuru olan Kıbrıslı Türkleri tamamen yok sayarak, ada etrafındaki deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin bölgedeki kıyıdaş ülkelerle ikili anlaşmalar imzalamaktadır. Son olarak, GKRY ile Lübnan arasında bu anlaşmanın 26 Kasım’da yeniden imzalanması da bu sinsi politikanın devam ettiğini göstermektedir.
Türkiye “iki devletli çözüm” vurgusunu kararlılıkla sürdürürken, karşı tarafın KKTC topraklarına göz diktiklerini açıkça ortaya koyan eylem ve söylemlerini her geçen gün daha da yoğunlaştırması, bölgedeki riskin hızla büyüdüğünü ortaya koymaktadır.
Her zaman ifade ettiğimiz bir gerçeği bir kez daha vurgulayalım: Yunanistan’ı, Rum kesimini ve İsrail’i bu kadar iştaha getiren temel etken, bugüne kadar KKTC’de Rum’dan daha Rumcu, Yunan’dan daha Yunancı politikaları savunan CTP olmuştur. Bugün iktidarda olmaları ise bu iştahı katbekat artırmıştır.
KKTC’de seçimin yaşandığı akşam, bizzat gözlerimle gördüğüm ve kulaklarımla şahit olduğum, telefonda görüştüğü KKTC’li devlet yetkililerine “Türk yurdu KKTC’yi Rumlara, İsrail’e peşkeş çektiremeyiz” diye haykıran MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin KKTC konusundaki duruşunun kıymeti, önümüzdeki günlerde çok daha net anlaşılacaktır. Bu duruşa karşı çıkanların ise hangi safta durduğunun zamanla daha açık biçimde görüleceği muhakkaktır.