Yarım asırdır Türkiye ve komşu ülkelerde faaliyet gösteren terör örgütü PKK, bölgedeki kaosu fırsat bilen emperyalist güçler tarafından sürekli desteklendi.
ABD, İsrail ve bazı Avrupa ülkeleri, uluslararası sözleşmeleri hiçe sayarak PKK’yı silahlandırmaya ve yönlendirmeye devam ediyor. Özellikle ABD’nin, PKK’nın Suriye kolu YPG’ye tonlarca silah yardımı yaptığı, dünya kamuoyunun gözleri önünde gerçekleşti ve bu ilişki ağı hâlâ sürüyor. YPG’nin bazı yöneticileri asla silah bırakmayacaklarını söylerken, bazıları ise orta yol taktiği izliyor.
Türk devleti ise, PKK’nın dört ülkede faaliyet gösteren unsurlarının silah bırakması ve örgütün kendini feshetmesi için zemin hazırladı. Bu doğrultuda somut adımlar atarak kararlılığını ortaya koydu.
Madem terör örgütü PKK’nın tüm unsurları, “Kurucu önderimiz Apo” diyor;
“Kurucu önder” diyerek iradelerini teslim ettikleri bölücübaşı Abdullah Öcalan ise onlara şu talimatı verdi:
“PKK’nın anlam yoksunluğu ve aşırı tekrarı, ömrünü tamamlamasına ve feshini gerekli kılmasına yol açmıştır. Ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültürel çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine yanıt verememektedir. Bu koşullarda silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihî sorumluluğunu üstleniyorum. Devlet ve toplumla bütünleşme adına kongrenizi toplayın, karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir.”
Bu açıklama, Kandil, DEM ve diğer uzantılarının iradesini teslim etme noktasında bağlayıcıdır. Şu an, terör örgütü PKK’nın unsurları kendi içlerinde bir yüzleşme ve uygulama aşamasına girmiş görünmektedir. Silah yakma eylemi de somut bir başlangıç olmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi Genel Başkanı Sayın Devlet Bahçeli, bu süreci doğru okuyarak, bu aşamanın güçlenmesi ve asla geri dönülmemesi gerektiğini ısrarla vurgularken; bazı kesimlerin ısrarla algı çarpıtmasına, hatta zeka seviyesini zorlayan yorumlarına tanıklık ediyoruz.
Biri çıkıp diyor ki:
“Bu ülkenin tek kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’tür.”
Bu gerçeği kim inkâr edebilir?
Ama bu cümleyi, PKK terör örgütünün kurucusu Abdullah Öcalan üzerinden yapılan bir tarifle ilişkilendirmeye çalışmak, ya ciddi bir okuma problemi ya da aklî dengesini yitirmiş birinin üretimidir.
Bir diğeri çıkıp diyor ki:
“Başbuğ Alparslan Türkeş’in mezarının başında Öcalan’ı kurucu önder ilan edenlere yazıklar olsun.”
Oysa o gün Sayın Devlet Bahçeli tarafından kurulan cümle şuydu:
“Bölücü terör faaliyetlerinin kurucu önderi Abdullah Öcalan’dır.”
Söylenen budur; hepsi bundan ibarettir.
Abdullah Öcalan, terör örgütü PKK’nın ve yürüttüğü bölücü faaliyetlerin kurucusudur. Bu ifade, örgüt içindeki yüzleşmeye işaret eden bir tespittir. Burada ne bir övgü vardır ne de bir meşruiyet arayışı.
Asıl mesele şudur: Öcalan’a, “PKK’nın kurucusu olarak irade ve liderlik teslim edildiğini” söyleyenlere karşılık, örgütün artık feshedildiğini ve silah bıraktığını vurgulamak ve bunun için bir uygulama alanı çizilmesi söz konusudur.
Yani bu açıklamadaki yönlendirme, terör örgütü içindeki çözülmeyi, içsel teslimiyeti ve dağılma eğilimini işaret etmektedir.
O hâlde sormak gerekir: Abdullah Öcalan, terör örgütü PKK’nın kurucusu değil midir?
Bu mesele; terör alanında kullanılan kavramlar, sıfatlar ve hiyerarşik yapı üzerinden değerlendirilecek, ustaca kullanılan teknik bir yönlendirmedir.
Siyasi çarpıtma değil; güvenlik ve çözüm ekseninde yapılan, soğukkanlı bir tespittir.
Terör örgütünün iç yapılanması, kavramları ve sıfatları söz konusuyken, alakasız bir şekilde “Bu ülkenin tek kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’tür” demek için gerçekten ahmak olmak gerekir.
Terör bitecek, terörist bitecek…
Her türlü stratejik adım bunun içindir.
Karşı çıkanlar ABD ve İsrail menfaatleri için mi kaygı duyuyor?
ABD-İsrail silahlarını verirken, Türk devleti “silah bırak, örgütü feshet” diyor.
O halde kimden yanasınız?