İsrail, iki yıldır dünyanın gözü önünde vahşet, tam anlamıyla bir soykırım gerçekleştirmektedir. Dünya ise bu manzara karşısında aciz, çaresiz ve zavallı bir tablo sergilemektedir.
Sadece 10 milyon nüfusu olan İsrail, 8,2 milyar nüfuslu dünyayı adeta esir almış durumdadır. İsrail’e kimse söz geçiremediği gibi, ABD’nin dümen suyuna girmiş birçok ülke de bu vahşete göz yummaktadır.
Terör devleti İsrail, bu koruma kalkanının sağladığı özgüvenle her türlü hukuksuzluğu, pervasızlığı ve vahşeti dünyanın gözü önünde sürdürmektedir.
Nitekim Trump’ın açıkladığı 20 maddelik sözde barış planı bile İsrail’i bir saniyeliğine dahi vahşetten uzak tutmaya yetmemiştir. Bu planın nasıl bir tezgâh olduğu buradan bile anlaşılmaktadır: Hamas Gazze’de söz sahibi olmayacak, tamamen teslim olacak, Filistin devleti tanınmayacak; üzerine Netanyahu da “Gazze’den asla çıkmayacağız” diyerek bu oyunu açıkça ilan etmektedir.
Peki, geriye ne kaldı?
ABD ve İsrail, dünya kamuoyunu oyalayarak Gazze’deki soykırımı sürdürmekte ve Gazze’yi tamamen ele geçirmeye çalışmaktadır. ABD-İsrail’in derdi zerre kadar Hamas ile mücadele değildir. Böyle bir amaç güdülseydi, küçük-büyük demeden, çoluk çocuk demeden masum insanların üzerine bomba yağdırılır mıydı?
Verilen bilgilerin gösterdiğine göre soykırımcı İsrail, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’ye 100 bin tondan fazla bomba atmıştır. Bu bombaların toplam gücü, İkinci Dünya Savaşı’nda Hiroşima’ya atılan atom bombasının neredeyse yedi katına ulaşmıştır.
7 Ekim, ABD–İsrail cephesi için soykırımı ve vahşeti sürdürmek amacıyla kullanılan bir manipülasyon aracına dönüşmüştür. Gazze halkına adeta “ölümlerden ölüm beğen” modeli dayatılmaktadır: kurşun, bomba, açlık, kıtlık, hastalık ve işkence — her türlü baskı ve yok etme yöntemi mazlum Gazze halkı üzerinde uygulanmaktadır.
Zaten Siyonist yaratıkların ana düşüncesi “Bugün Gazze’de bebeklere kadar öldürmezsek, yarın bizden hesap sorarlar” korkusuyla şekillenmektedir.
ABD ve İsrail’in Gazze’de kurduğu soykırım düzeni karşısında, dünyadaki hiçbir devletin gücü ve siyasi iradesi bu vahşeti durdurmaya yetmemektedir. Ancak merhamet ve vicdan sahibi dünya milletlerinin içindeki duyarlı insanlar harekete geçmiş durumdadır.
Dünya genelinde İsrail’e karşı öfke ve tepki büyürken, protesto gösterilerinin sayısı her geçen gün artmaktadır. Öyle ki, Yahudiler bile dünyanın farklı bölgelerinde meydanlara çıkarak terör devleti İsrail’i lanetlemişlerdir.
İsrail, yalnızca insani yardım taşıyan ve farklı milletlerden insanların oluşturduğu Sumud Filosu’na saldırarak hem yeni bir hukuksuzluğa imza atmış hem de dünyada kendisini daha da tecrit edecek bir adım atmıştır. Kendi eylemleriyle “lanetli bir varlık” konumuna düşen İsrail, büyüdüğünü ve büyüyeceğini sanırken aslında her geçen gün küçüldüğünü görecektir.
Artık tamamen deşifre olmuş bir terör devletidir. Ona sahip çıkan, yol veren, işbirliği yapan her devlet de İsrail’in işlediği suçlara ortak olmaktadır.
Başta Türkiye olmak üzere, Sumud Filosu’nda vatandaşı bulunan devletler; lanetli İsrail’in hukuksuzca alıkoyduğu, kaçırdığı aktivistleri derhâl ve sağ salim geri almalı, ardından da İsrail’e karşı gerekli yaptırımları vakit kaybetmeden uygulamalıdır. İsrail bugün durdurulmazsa, yarın her yere lanetini bulaştıracaktır.