İBB’ye yönelik “yolsuzluk, rüşvet ve terör” odaklı operasyonun ardından yaşanan gelişmeleri gözlemledikten sonra, “Gölgelemeden, Sulandırmadan ve İstismar Etmeden…” başlıklı bir başyazı kaleme almıştım. Bu yazıda, “Kimsenin şeref, onur ve haysiyetiyle oynanmadan, iftira atılmadan, yalan karıştırılmadan ve hiç kimsenin siyasi menfaatleri için istismar alanı yaratılmadan, bu tür davalar adaletle sonuçlandırılmalıdır,” değerlendirmesinde bulunmuştum. Bu yaklaşım, herkes için bir ilke ve kural olmalıdır.
Son günlerde sosyal medyada özel hayata yönelik propagandalar dikkat çekiyor. Ekrem İmamoğlu’nun sevgilisi olduğu iddia edilen bir kişi üzerinden yürütülen, gerçekliği belirsiz, trol kaynaklı bu propagandalar, günlerdir sosyal medyada kirlilik yaratıyor. Bu durum, yukarıdaki ilkeleri bir kez daha hatırlatma gerekliliğini hissettirdi.
Ekrem İmamoğlu’nun bir sevgilisinin olup olmaması bizi ilgilendirmez. Bu, onun özel hayatında eşini ve ailesini ilgilendiren bir meseledir. Eğer böyle bir iddia gerçek değilse, bu durum itibar suikastından ve ahlaksız bir cellatlıktan başka bir şey değildir.
Mensubu olduğumuz İslam dini, bu tür durumlara ayet ve hadislerle açıkça uyarıda bulunmaktadır:
“Bilmediğin şeyin ardına düşme; doğrusu kulak, göz ve kalp, bunların hepsi o şeyden sorumlu olur.”
(İsrâ Sûresi, 36. Ayet)
“Görmediği bir şeyi iki gözüyle görmüş gibi göstermek, iftiraların en büyüklerindendir.”
(Hadis-i Şerif, Buhari)
Hatırlayalım, İBB’ye yönelik ilk operasyon günlerinde de “Ekrem İmamoğlu’nun 20 yaşında sevgilisi varmış” şeklinde bir yaygara koparılmıştı. Şimdi ise aynı dedikodu, “37 yaşında sevgilisi var” noktasına evrilmiş durumda.
Elbette halkın önündeki her yönetici, yaşantısına ve aile düzenine dikkat etmelidir. Zira kamuoyunun gözü önünde olan kişilerin hayatlarının magazinsel boyutları her zaman mercek altına alınır. Ancak bu durum, yalan ve iftira ile itibar suikastı yapılmasını asla meşru kılmaz. Benim en çok hassasiyet gösterdiğim nokta da budur.
Toplumda olayların magazinsel boyutu daha fazla ilgi çektiği için, Ekrem İmamoğlu’nun özel hayatına dair iddialar, ne yazık ki “yolsuzluk, rüşvet ve terör” odaklı suçlamalardan daha fazla gündem oluyor. Oysa bizim asıl odaklanmamız gereken, İmamoğlu’nun özel yaşantısı değil, bu ciddi suçlamalara dair somut veriler ve hukuk zemininde adaletin tecellisidir.
Şahsen, Ekrem İmamoğlu’nun herhangi bir ahlaki ölçüye sahip olduğuna inanmıyorum. Davranışlarını ve konuşmalarını gözlemlediğimde, bu dünyada yalnızca kendi nefsani arzuları için yaşadığını düşünüyorum. Ancak bu kişisel görüşüm, onun yapmadığı bir davranıştan ötürü kendisine atılan iftiralara destek vermemi ya da bu iftiraların taşıyıcısı olmamı gerektirmez. Geçmişte bu tür iftiralar, dedikodular, tezgâhlar ve suçlamalar birçok kişinin onur ve şerefine zarar vermiştir. Eğer sosyal medyanın rüzgârına kapılıp hareket edersek, daha pek çok kişiye zarar vermeye devam edecektir. Belki de bir gün, bu tür dedikoduları yayanlar ve taşıyanlar, aynı sınavla yüzleşecektir. İftira, kimden gelirse gelsin, kime karşı kullanılırsa kullanılsın ahlaksızlıktır.
Asıl üzerinde durulması ve aydınlığa kavuşturulması gereken, İstanbul halkına ait bütçenin Ekrem İmamoğlu ve ekibi tarafından yolsuzluk ve rüşvetle eritilip eritilmediğidir. Magazinsel gündemler yaratarak bu ciddi iddiaların ortaya çıkarılmasını engellemeye çalışanlar, Türkiye’ye ve İstanbul halkına ihanet etmiş olur.