Cadılar Bayramı (Halloween), ABD merkezli Batı dünyasında her yıl 31 Ekim’de kutlanan ve zamanla popüler bir kültürel etkinlik haline gelen bir festivaldir. Son yıllarda, birçok Müslüman ülkede olduğu gibi Türkiye’de de giderek yaygınlaşmaya başlamıştır. Adeta bir organ nakli gibi, kültür emperyalizmi yoluyla Türkiye’ye monte edilmiştir. Öyle ki, “Peygamberler Şehri” olarak bilinen Şanlıurfa’da bile bu yıl ilk kez kutlanmıştır.
Cadılar Bayramı, içeriğine uygun korkunç kostümler giyilerek, maskeler takılarak ve danslar edilerek; içkilerin su gibi aktığı, uyuşturucunun dibine vurulduğu eğlenceye dayalı bir parti havasında kutlanmaktadır. Yabancı kültürlerin ve dinlere ait motiflerin yaşatıldığı bu festival, toplumda giderek daha fazla benimsenmektedir.
Türkiye’de bu yıl Cadılar Bayramı etrafında yaşanan aşırılıklar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın da dikkatini çekmiş ve şu sözlerle tepkisini dile getirmiştir:
“Siz bakmayın cadı kılığına giren üç beş kimliksize, siz takılmayın alkol şişelerinden haç yapan üç beş şarlatana. Bu ülkede alnı secdede, milletine saygılı, vatanına aşkla bağlı, nereden geldiğini bilen, nereye gittiğini bilen, ayakları vatan toprağına sapasağlam basan fedakâr, cefakâr, eğitimli, donanımlı, dürüst, ahlaklı bir nesil var ve sayıları da her geçen gün artıyor.”
Elbette Türk milletinin kültürüne ve manevi değerlerine göre yetişen bir nesil olduğu gibi, Cadılar Bayramı konseptine uygun bir gençlik de maalesef yetişmektedir. En muhafazakâr illerde bile iğrenç ve korkutucu kostümlerle Cadılar Bayramı kutlanıyorsa, bu durum toplumumuz açısından ciddi bir tehlike sinyalidir.
Gençliğin ahlaki ve manevi yönden sağlam yetişmesi konusunda sorunlar yaşandığı muhakkaktır. Son dönemlerde yaşanan bazı toplumsal olaylar da bunun açık bir göstergesidir. Gençler arasındaki ahlaki yozlaşma zaten son yılların en büyük tartışma konularından biri değil midir?
Çocuk yaşta suça bulaşma oranının artması, gençler arasında alkol ve uyuşturucu bataklığının yayılması, herkesin gördüğü bir gerçek ve geleceğimiz açısından kaygı verici bir manzaradır. Cadılar Bayramı gibi organize etkinlikler bu tablonun küçük bir kesitidir; ancak yaşanan yozlaşmanın büyük fotoğrafının önemli bir parçasıdır.
Cadılar Bayramı sebebiyle Türkiye’de yaşanan, ancak İsrail kamuoyunun tepki gösterdiği bir manzara daha vardı. Bu durum, aslında İsrail’in çifte standardını ve ikiyüzlülüğünü de gözler önüne seriyordu.
Cadılar Bayramı kapsamında bir grup genç, İstanbul Taksim’de Nazi kostümleriyle poz vermişti. İsrail basınında ve sosyal medya paylaşımlarında şu ifadelere yer verildi:
- “Erdoğan’ın Türkiye’sine hoş geldiniz... İnsanların İstanbul sokaklarında utanmadan Nazi üniformalarıyla poz verebildiği bir yer. Cehalet, nefret ve ahlaki çöküntü Türkiye’de yeni normal haline geldi...”
- “Başkan Erdoğan yönetiminde, Nazi gibi giyinmenin moda olduğu İstanbul’a hoş geldiniz.”
- “İstanbul’da Nazi üniforması giymiş gençlerin İstiklal Caddesi’nde Nazi selamı verirken yoldan geçenlerle fotoğraf çektirdiği rahatsız edici görüntüler...”
Batı kültürü olan Cadılar Bayramı’nda Nazi kostümleri giyerek poz verilmesi, dediğimiz gibi yaşadığımız bir yozlaşmanın ürünüdür. Türkiye’de bu yozlaşmayı onaylayan ve tavsiye eden hükümet iradesi de zaten yoktur.
Oysa beyinsiz Siyonistler şunu fark edemiyor: Dün Yahudi katliamı yapan Nazilerin kostümü nasıl kullanılıyorsa, bundan sonra Cadılar Bayramı festivallerinde Müslüman soykırımı yapan yaratık Netanyahu maskeleriyle, “Bebek arıyoruz ama bebek kalmadı, bende 12 yaşında bir kızı öldürdüm, ama (öldürmek için) bebek arıyoruz.” diyen alçak İsrail askerlerinin üniformaları korkutma kostümü olarak kullanılacaktır.
Hatta Cadılar Bayramı kutlayanların Siyonist kostümü dışında başka kostüm kullanmasına gerek kalmamıştır. Artık bu çağda en iğrenç ve popüler kostüm Siyonistlere ait olandır.