2023 yılında yapılan bir sokak röportajında, bir hanımefendiye “ekonomi” odaklı bir soru yöneltilmiş ve kendisine mikrofon uzatılmıştı. O da Türkiye’deki gelişmeleri değerlendirirken, “Bence Türkiye’nin başka bir gerçekliği var. Bu gerçeklik iktisadi bir gerçeklik değil; sosyal bir çürüme var bence… Ekonomi her zaman toparlanır ama sosyal çürümeyi düzeltemezsiniz. Sosyal çürüme, etik denen şeyin yok olmasıdır; Türkiye’de bir yaşam felsefesi kalmadı.” ifadelerini kullanmıştı.
Bu sözleriyle özellikle “sosyal çürüme” tanımı üzerinden daha çok tanınan kişi ise akademisyen, sosyolog ve mimar Dr. Zeliha Bürtek’ti.
O günden sonra toplumdaki olumsuz gelişmeler sıkça “sosyal çürüme” kavramı üzerinden tarif edilmeye başlandı. Elbette “ekonominin” sosyal çürümeyi tetiklediği de unutulmamalıdır. Bugün kimsenin inkâr edemeyeceği şekilde; siyasette, sanatta, ailede, sporda, okulda, mahallede, apartmanda, ticarette, yargıda ve daha pek çok alanda bu çürümenin vahim izleri açıkça görülmektedir.
Spordaki “sosyal çürüme” gündemin en sıcak başlıklarından biri hâline gelmişken, bu kez medyadaki “sosyal çürüme” ön plana çıkmıştır. Habertürk–Mehmet Akif Ersoy odaklı uyuşturucu ve cinsel içerikli suçlamalar şu sıralar kamuoyunda sıkça tartışılmaktadır. İddialar, suçlamalar ve itiraflar konuşulurken; bir yandan da intikam duygusuyla hareket edenlerin varlığı dikkat çekmektedir. Bu süreçte ikiyüzlü insan hareketliliği de gözden kaçmamaktadır. Çünkü bunların çoğu, aynı suçlamalar karşısında kişiye göre farklı muamele yapmaktadır.
Muhafazakâr bir iklimde yetişmiş Mehmet Akif Ersoy’a yönelik ortaya atılan suçlamalar ve iddialar, doğal olarak birçok kişide şaşkınlık yaratmıştır. Bu tablo karşısında, elbette medya kalitesini düşünen sağduyulu her insan kaygı duyar ve üzülür. Genç yaşta medyada bir başarı çizgisi yakalamış, belki de başka gençlere medya alanında rol model olabilecek bir ismin, kendi ifadesiyle “15 yılda edindiğim itibarımı 15 dakikada yerle bir ettiler” noktasına gelmesi gerçekten üzüntü vericidir.
Tutuklanan Mehmet Akif Ersoy, kendisine yöneltilen tüm suçlamaları kökten reddetmektedir. Hakkındaki iddia ve suçlamalar yargı sürecinde ispatlanırsa, bu duruma “kendi düşen ağlamaz” diyerek ibretlik bir ders olarak bakılacaktır. Ancak gelinen noktada, yargı sürecinin sonucunu beklemekten başka bir seçenek görünmemektedir. Ya hayal kırıklığımızı derinleştireceğiz ya da —eğer varsa— haksız suçlamalar karşısında vicdan ve adalet temelinde sağduyulu bir değerlendirme yapacağız.
Habertürk–Mehmet Akif Ersoy gündeminden bağımsız olarak ifade etmek gerekir ki, bugün Türk medyasında da tıpkı birçok alanda olduğu gibi, geniş anlamda ciddi bir etik değerler bozulması ve çürüme söz konusudur.
Geniş bir perspektiften bakıldığında, Türk medyasına yönelik dile getirilen iddialar, suçlamalar, duyumlar ve kulis bilgileri çoğu zaman “buzdağının görünen kısmı” olarak tarif edilmektedir.
Sosyal çürüme atmosferi her yeri kapladığında, Türk medyasının da bundan etkilenmesi kaçınılmaz hâle gelmektedir. Her alanın olduğu gibi, Türk medyasının da arınmaya ve temizlenmeye ihtiyacı vardır.