Dünyanın kanayan yarası: Gazze…
Gazze’nin büyük bir bölümü harabeye döndükten, on binlerce masum insan öldükten, hastalık, kıtlık ve açlık kol gezdikten sonra, dünyada nihayet gözle görülür ve somut biçimde hissedilen bir tepki yükselmeye başladı. Ancak en acı olan şu ki; bu süreç boyunca defalarca vurguladığım gibi, İslam dünyasından ya cılız sesler çıktı ya da hiç ses çıkmadı.
Buna karşılık Batı’nın birçok ülkesinde yüzbinlerce insan İsrail’i protesto etmek için meydanlara döküldü. Hatta İspanya’nın gösterdiği tavrın zerresi bile İslam dünyasının pek çok ülkesinde görülmedi. Gazze’nin soyundan, dininden olmayı geçtim; insan olmanın kırıntısını dahi göstermediler. Ne acı, ne hüzünlü bir manzara…
Büyük şeytan ABD ve ona tasmasını takmış, her yanından şirretlik ve kirlilik akan küçük şeytan İsrail için Gazze’deki bu soykırım, sanki gayet normal, sıradan, hatta Gazze’nin ‘hak ettiği’ bir sonmuş gibi görülüyor…
Gerek Trump’ın gerek Netanyahu’nun konuşmalarına bakın; insanlık duyguları sökülmüş, yerine canavar ruhu nakşedilmiş yaratık gibiler… Netanyahu bu ruhu tutarlı biçimde temsil ediyor, ancak Trump bildiğiniz gibi akıl tutulması yaşayan bir karaktere benziyor. Bugün söylediklerini yarın tutmuyor, konuşmalarında gerçeklikle uyumlu bir mantık bulmak neredeyse imkânsız. Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurul oturumundaki şu sözlerine bakarak bunu anlayabilirsiniz:
“7 ayda bitmez denilen 7 savaşı bitirdim. Azerbaycan–Ermenistan, İran–İsrail de bunların arasında. Bir kez bile Birleşmiş Milletler'den bana yardım teklifi gelmedi.”
“Ama bizim bu savaşları durdurmamız gerek. Biz bunu yaptık. Şu an savaşlar var ve bunun üzerinde çalışıyoruz Herkes Nobel Barış Ödülü'nü hak ettiğimi söylüyor.
Azerbaycan–Ermenistan hattında sahada fiilen bir savaş sürmüyordu; Azerbaycan işgal altındaki topraklarını vura vura geri aldı. Trump ise bu sürece yıllar sonra müdahil olarak, kendi menfaatlerini ön planda tutmak için tarafları Amerika’da masaya oturtup sözde barış antlaşması imzalattı. İran–İsrail hattında ise çatışmaların başlamasında doğrudan İsrail’in provokatif rolü bulunuyor ve Trump İran’ı terbiye etmek adına seyirci kalarak yol vermişti
Şu an durdurmaya çalıştığı tek gerçek savaş, Rusya–Ukrayna arasındaki çatışmadır. O da insanlık için değil, ekonomik ve stratejik menfaatler için yürütülüyor. Trump’ın sözlerinde geçen “Onlara 500 milyar dolar değerinde nadir toprak elementleri istediğimi söyledim, onlar da kabul etti. Aksi takdirde aptal durumuna düşeriz. Bir şeyler almak zorundayız, bu parayı ödemeye devam edemeyiz” ifadeleri, yaşananların insani değil tamamen çıkar odaklı olduğunu gösteriyor.
İsrail’in vahşetini de, Gazze sahillerini emlakçı gözüyle değerlendirdiği için yürekten destekliyor. Ara sıra ortaya çıkarak “Savaşı durduracağız, bakacağız, çaba içindeyiz” sözlerini sarf etmesi ise, dünya kamuoyunu oyalamaktan başka bir işe yaramıyor.
Birleşmiş Milletler 80. Genel Kurul oturumunda Gazze konusunda en anlamlı ve etkileyici konuşmayı Cumhurbaşkanı Erdoğan yapmıştır. Konuşması, vicdan ve merhamet sahibi tüm dünya insanlarının hem yüreğine hem de aklına dokunmuştur.
O konuşmanın ardından Gazze’deki çocuklar kameraların karşısına geçerek, “Bizi ölümden ve açlıktan kurtarın, umudumuz Allah’tan sonra sizdesiniz” mektubunu okumuşlardır. Bu durum, tarih boyunca Hz. Ömer’den Selahattin Eyyubi’ye, Yavuz Sultan Selim’den II. Abdülhamit’e uzanan misyonu yeniden hatırlatmaktadır. İşte bu nedenle, MHP Lideri Sayın Devlet Bahçeli’nin önerisiyle hayata geçirilmesi istenen “Kudüs Paktı” çerçevesinde, Recep Tayyip Erdoğan’ın öncülüğünde Gazze’nin kurtuluşunun sağlanması hayati bir gerekliliktir. Dayanacak gücü kalmayan Gazzeli mazlumlar bunu bekliyor.